Zincirle gelen, böyle ağırlanır!..

Dünden devam)

Boynundaki “nurdan zincir”in ucu Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin elindedir.
Çekile çekile bu zatın kapısının eşiğine kadar gelir.
Rüya gayet açıktır.
Anlar hata ettiğini.
“Ben o zatı tanıyamadım” der.
Ve Ankara’ya geri döner.
Gönlüne bu velinin “aşkı” düşmüştür.
Ankara’ya vardığında, Hacı Bayram-ı Veli hazretleri, talebesiyle tarlada çalışmaktadır.
Bunu öğrenip tarlaya koşar.
Ama ilgi görmez bu büyük veli’den.
O böyle yapınca, talebeleri de yüz göstermezler.
Ama o, kesin kararlıdır.
Onlar gibi çalışmaya başlar.
Yine ilgi göremez.
Çalışmaya devam eder.
Az sonra yemek vakti gelir.
Yemekler getirilir.
Büyük veli, onu görmezden gelir.
Yemeği talebelerine taksim eder.
Artanı, köpeklere gönderir.
Herkes yemek yerken o bir kenarda mahzun, üzgün kalır.
Kalbi iyice kırıktır.
Ama kendi kendine;
“Ey nefsim! Senin saadetin bu kapıdadır. Sen kıymetini bilemedin bu zatın, öyleyse köpeklerle yemeye müstahaksın” der.
Ve köpeklerin kabına yanaşır.
O kaptan yiyecektir.
Tam elini uzatmıştır ki büyük veli;
“Ey köse! Tez girdin kalbimize. Gel, yanıma otur!” diye seslenir.
Ve ekler:
“Zincirle gelen, böyle ağırlanır.”