İbn-i Abdülber Nemerî hazretleri Mâliki fıkıh âlimidir. 368’de (m. 978) Endülüs’te (İspanya) Kurtuba’da (Cordaba) doğdu. Şâtıbe’ye (Jativa) giderek zamanın büyük âlimlerinden fıkıh ilmini tahsil etti ve icazet alarak çok talebe yetiştirdi. 463 (m. 1071)’de Şâtıbe’de vefat etti.
Bir dersinde şunları anlattı:
İnsanlar bir araya gelince, açıkgözler, başkasının hakkına saldırır. Zulmedenler olur. Çünkü, her nefis, istediğine kavuşmak ister. Tatlı olanı almaya uğraşır. Bu şeyleri isteyen birkaç kişi çekişmeye başlar. Bir leşe toplanan köpeklerin birbirlerine hırlamaları gibi, aralarında dövüş başlar. Bunları ayırmak için, kuvvetli bir hâkim lâzım olur… Alışverişte, herkes kendi yaptığının daha kıymetli olduğunu söyler. Yapılan şeylerin karşılıklı değerlerini adâletle ölçmek lâzım olur. (Eşyanın değerlerini karşılıklı ölçen şey, altın ile gümüştür. Yani paradır. Altın ile gümüşe (Nakdeyn) denir. Eşyanın değerlerini altın ve gümüşle, adâleti gözeterek ölçecek âdil bir hâkim lâzımdır. Sözü geçer olan bu hâkim de, hükümettir. Âdil bir hükümet, zulmü, işkenceyi önler. Allahü teâlânın emrettiği adâleti sağlar. Eşyanın değerlerini, adâletle tesbit eder.
Bütün ibâdetlerin kabul olması, helâl lokmaya bağlıdır. Büyüklerden çoğu buyurdu ki: İbâdetler on kısımdır. Dokuz kısmı helâl kazanmaktır. Bir kısmı da bildiğimiz bütün ibâdetlerdir. O hâlde, müminler helâl kazanmaya çalışmalıdır. Harâmdan ve şüphelilerden kaçınmalıdır, harâmı, helâli, şüphelileri ve fâizi bilmeyen, bunları birbirinden ayıramayan, harâmdan kurtulamayıp, ibâdetleri boşuna gider.
Demek ki, insanlar arasında adâleti sağlamak için üç şey lâzımdır: Nâmûs-i Rabbanî, hâkim-i insanî ve dinâr-i mizanî. Bunların en kuvvetlisi, en büyüğü, nâmûs-i Rabbanî olan İslâmiyettir. Dinler, Allahü teâlânın adâleti sağlamak için gönderdiği kânunlardır. Hâkimlerin adâleti sağlamaları için, bu ilâhî kânunları gönderdi. Allahü teâlâ, Hadîd sûresinde; “Onlara kitab ve terazi gönderdik ki, bunlarla adâleti yerine getirsinler” buyuruyor. Burada, kitab, din demektir. Çünkü din, Kur’ân-ı kerîmdeki emir ve yasakların ismidir. Terazi de, altına işârettir. Çünkü altın, ağırlıkla ölçülür. Kur’ân-ı kerîmin emir ve yasaklarını beğenmeyen dinsizdir ve münâfıktır. Hâkimi, hükümeti dinlemeyen âsîdir.