Memleketimize fotoğraf makinesinin gelişi 1842 tarihidir. Bu yeni buluş gazetelerde duyurulmuştur. İlk fotoğraf stüdyosu 1842’de Beyoğlu’nda fotoğrafın kâşifi Daguerre’in çırağı Compa tarafından açılmıştır. Gazete malumatına nazaran “Güneşte 6 saniyede, güneşsiz havada yarım dakikada işini bitirmektedir”. 1845’te İtalyan Carlo Naya, 1850’de de Rum Basil Kargopulo Pera’da (Beyoğlu) stüdyo açtı. 1858’te Bayezid’de stüdyo işleten Abdullah Biraderler, 1867’de Beyoğlu’na geldi. Pascal Sebah 1857’de Beyoğlu Postacılar Caddesi’nde stüdyo açtı. 1860’ta Beyrut’ta ilk stüdyosunu açan Tancrede Dumas, 1866’da İstanbul’a gelip Cadde-i Kebir’de (İstiklâl Caddesi’nde) stüdyo açtı. 1870’lerde Bayezid’den nakleden Nikola Andreomenos, İsveçli Berggren, Ermeni Gülmez Biraderler Beyoğlu’nu şenlendirdiler. Kumkapılı bir balıkçının oğlu Bogos Tarkulyan, 1890’da Phèbus adlı meşhur stüdyoyu açtı. 1937’ye kadar çalışan bu stüdyo bilhassa portrede usta idi. Sebah, 1885’te İstanbul’da çalışan Policarpe Joaillier ile ortak olarak adını Sebah-Joaillier olarak değiştirdi ve çok tanındı. Abdullah Biraderlerden sanatı öğrenen Aşil Samancı’nın Apollon stüdyosu pek meşhurdu ve 1925’e kadar çalıştı. Görüldüğü üzere her sanatta olduğu gibi, fotoğrafçılıkta da Ermeni ve Rumlar önde gelmektedir. İşe sonra Levantenler, yani Osmanlı ülkesinde yerleşmiş Avrupalılar girdi.
TABAKANIN MERAKI
1842’de memleketimize gelen fotoğraf, zamanla bir merak olarak üst tabaka arasında yayıldı. Fotoğrafçılığa dair kitaplar yazıldı. Bilhassa askerler fotoğraf çektirmeye çok meraklıydı. İlk amatör fotoğrafçı da yine onlar arasından çıkmıştır. Sonraları Medine Müdâfii olarak tanınacak olan Fahreddin Paşa 1885’te bir makine alarak dolaştığı cephelerde fotoğraflar çekmiştir. Resmî vesikalarda pasaporttan sonra ilk olarak vekâletnamelere fotoğraf yapıştırılma mecburiyeti getirilince, fotoğraf Anadolu’ya da yayılmıştır.
FOTOĞRAFLARDAN KARAKTER TAHLİLİ YAPARDI!
Sultan Hamid ehemmiyet verirdi
Sultan Hamid, fotoğrafa çok ehemmiyet verirdi. Fotoğrafçılığın bizde rağbet görmesi, dünyaca meşhur fotoğrafçıların yetişmesi biraz da bu sayededir. İnsan fizyonomisi ve psikolojisini de iyi bilirdi. Zeki, kuşkucu tabiatının da yardımıyla fotoğraflara bakarak karakter tahlilleri yapar; bunda da ekseriya isabet ederdi. Hatta Harbiye’ye girecek talebeyi fotoğraflarına bakarak seçtiği rivayet olunur. “Sayfalarca raporun hâsıl ettiği tesiri, bir fotoğraf anında hâsıl eder” derdi. Kendisi de fotoğraf çekmeye meraklıydı. Tarihî mekânları, hadiseleri, ziyaretleri, misafirleri hep fotoğraflarla vesikalandırmıştır. Memleketin her tarafından hazırlattığı albümleri saraya getirterek her şeyden haberdar olmak istemiştir. Yıldız Sarayı’nda bir fotoğrafhane kurdurmuş; kaç-göç ile mükellef olmayan câriyelerden istidadı bulunanların fotoğrafçılardan sanat öğrenmelerini temin ederek saray hanımlarının fotoğraflarını çektirmiştir. Saraylıların o zamanın tesettür âdetine uymaz göründüğü için bugün insanları şaşırtan fotoğrafları, saray içinde bu câriyeler tarafından çekilmiştir. Sultan Hamid’in biraderi son padişah Sultan Vahideddin de, şehzadeliğinde fotoğrafçılığa meraklıydı. Kodak makinasıyla saray halkının ve İstanbul manzaralarının fotoğraflarını çekerdi.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
ekrem.ekinci@tg.com.tr