Osmanlı âlimlerinden olan Molla Muslihüddin Kastalani rahmetullahi aleyh, Kestel’de doğdu. Bursa, Mudurnu, Dimetoka ve İstanbul’da müderrislik yaptı. Daha sonra Kadıasker oldu. 1496’da İstanbul’da vefat etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Büyük günahların biri, sihir, büyü yapmaktır. Sihir, büyü yapan, kâfir olur. Şeytanın insanlara sihir, büyü öğretmekten maksadı, Allahü teâlâya şirk koşturmaktır. Bazı sapıtmış olan kimseleri sihir, büyü yaparken görürsün. Bunlar, sihri sâdece haram zannederler, küfür olduğunu bilmezler. Sihir, büyü yapan kimse, Allahü teâlâya ortak koşmuştur. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem); “Felâkete götüren yedi büyük günahtan sakınınız” buyurduktan sonra, sihir yapmayı da bu yedi şey arasında saymıştır. Kul, Rabbinden korkmalı, kendisini dünyâda ve âhırette felâkete düşürecek şeyi yapmamalıdır. Hazreti Ali’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Server-i âlem (sallallahü aleyhi ve sellem); “Üç kimse Cennete girmeyecektir. Bunlar; devamlı içki içen, sıla-i rahmi terk eden ve sihir, büyü yapanı tasdik edendir” buyurdu.
Günahların kalbdeki zararı, zehirlerin bedendeki zararı gibidir. Dünyâda ve âhırette ne kadar kötülük ve hastalık varsa, hepsinin sebebi, günah işlemek ve Allahü teâlânın emirlerine karşı gelmektir. Günahların dünyâda ve âhırette, kalbe ve bedene verdiği zararların büyüklüğünü ancak Allahü teâlâ bilir.
Günahlar, kulu, dünyâ ve âhıret helâkına sebep olan şeylerin içerisine düşürür. Günahlar iyice yerleşince, öldürücü olur. Bedenin sıhhati, bedenin kuvvetini muhafaza eden gıdayı almak, zararlı maddeleri vücûdundan atmak, bedene zarar veren şeylerden sakınmakla olur. Bunun gibi, kalbin gıdası da îmândır.
Sâlih ameller de îmânı kuvvetlendirir ve parlatır. Tövbe-i nasûh, insandaki günahları dışarı atar. Günahlardan sakınmak ise, kalbin sıhhatini muhafaza eder. Bunlar da takvâ ile mümkün olur. Takvâ şu üç şeyi içerisine alır: İmân gıdası, tövbe-i nasûh ile günahları atmak ve günahlardan sakınmak. Bu üç taneden bir tanesi noksan olursa takvâ da noksan olur…