Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti -1-

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti -1-



Peygamberimizin doğumundan 1000 yıl sonra, yani 1571’de Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilen Kıbrıs adası, yıllarca uhdemizde kalmıştı. 1925 yılında İngiltere’nin sömürgesi olmuş, sonradan, 1960 yılında Türk ve Rum halklarından oluşan iki toplumlu bir devlet olmuştu. Adadaki iki toplum, sallantılı da olsa barış içinde yaşamaktaydı.

1963 yılından itibaren Makarios adlı rahip kökenli Rum devlet adamının kışkırtmalarıyla adada Türk düşmanlığı başlamıştı. Birçok Rum, belki yıllarca çay içmeye, misafirliğe gittiği Türk komşusunu düşman gibi görmeye başlamıştı. Enosisçiler, Eokacılar binbir türlü mezalimde bulunuyor, Türk nüfusunu adadan silmek istiyorlardı. Bu olup bitenlerde, Yunanistan’ın “Megalo İdea”sının (İstanbul ve İzmir’i ele geçirmek) da etkisi vardı.

Türkiye Cumhuriyeti garantör devlet olarak, elbette ki adadaki soydaşlarımızın haklarını korumak adına Yunanistan’a notalar gönderiyordu. Yunanistan bu ikazlara kayıtsız kalıyor, bazı fanatik Rumlar, Gazimağusa’daki Rum tabur binasının duvarlarına, Türkçe yazıyla “Cesursan gel al!” yazıyorlardı.

11 yıl huzursuzluklarla, çatışmalarla geçmişti. 1974 yılında, dönemin hükûmeti olan Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla, kahraman ordumuza Kıbrıs Barış Harekâtı emrini vermişlerdi. Kısa sürede Lefkoşa’nın bir bölümünü, Girne, Güzelyurt, Karpaz Yarımadası, Gazimağusa’yı ele geçiren askerimiz, olağanüstü olduğu rivayet edilen birtakım olaylar da (Beşparmak dağlarında, çıkılamaz denilen yere çıkan bir tankımız gibi) yaşanarak kısa bir sürede zafer kazandı. Gazimağusa’daki Rum taburunun duvarlarındaki yazıları badana ile kapatan askerlerimiz, aynı duvarlara “Cesurum, geldim, aldım” diye yazdılar…

Kıbrıs meselesi garantör devletlerin (Türkiye, İngiltere, Yunanistan) ve BM temsilcilerinin görüşmeleri uzun süre devam etti.

1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 15 Kasım 1983’te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi…

           Burak Elitez-Balıkesir

 

 

 

ŞİİR/USTA’DAN

 

               ANNE

 

O sımsıcak sevgin içimde bir gül,

Yıllar geçse bile solmuyor anne!

Senin hasretinle taştı şu gönül;

Başka bir hasreti almıyor anne!

 

Yokluğun bir yara, acısı derin

İnan hiçbir şeyle dolmuyor yerin…

Seninle tattığım eski zevklerin

Sensiz tadı tuzu kalmıyor anne!

 

Muziplik yapardım, gülerdin hani

Hep mutlu olmamı dilerdin hani

Ağlasam yaşımı silerdin hani

Şimdi kimsecikler silmiyor anne!

 

Yolumu gözlerdin yaslanıp cama

Özlemin dinmezdi, dalardın gama…

Maziyi mum ile ararım ama

Giden günler geri gelmiyor anne!

 

                         Hanefi Söztutan

 

 

 

ESKİMEZ KELİMELER

 

TERAVİH: Ramazan-ı şerif ayında yatsı namazından sonra kılınan namazdır. Zaten Ramazan-ı şerifin iftarı, sahuru, bir de teravihi bir bütün olarak anlam kazanır. Teravih kelimesi tervîha kelimesinin çoğuludur. Anlamı “rahatlatmak, dinlendirmek” demektir. Sadece ramazan aylarında yatsı namazından sonra kılınır. “Kıyâm-ü Şehr-i Ramazân” (Ramazan ayının namazı) veya “İhyâ ü Leyâl-î Ramazân” (Ramazan gecelerinin ihyası) diye de bilinirdi. Teravih namazına yirmi rekât olduğu hâlde dört rekâtta bir dinlenme amacıyla biraz oturulduğu için “tervîha” (teravih) denilmiştir. Teravih namazı Sevgili Peygamberimizin bizzat kıldığı ve kıldırdığı sünnet bir namazdır. Cemaatle birlikte kılınan teravih namazını ilk kıldıran da yine Sevgili Peygamberimizdir…

Comments are closed.