Tasavvuf, Allah’a yakınlık demektir…

Tasavvuf, Allah’a yakınlık demektir…




Tasavvuf, bir insanın mânevî ve dînî hayâtının ve işlerinin bir nizâma bağlanmasıdır.

 

Fethullah Evdehî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Hindistan’da Delhi’de yaşadı. Şeyh Sadreddîn Hakîm’in talebesi oldu. Onun yanında ve hizmetinde bulunup, tasavvuf yolunda ilerledi ve Çeştiyye icazeti alarak talebe yetiştirdi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin babası Abdülehad hazretlerinin hocası olan Abdülkuddûs bin Abdullah da, Fethullah Evdehî hazretlerinin talebesidir. Onyedinci miladi (onuncu hicri) asrın başlarında vefât etti…

Sohbetlerinde buyurdu ki: “Altı çeşit tövbe vardır:

1) Kalp ile tövbe: Kalben bütün kötü arzularını frenler ve önler. Kıskançlığı ve nefsin diğer arzularını öldürür. Kul ile Allahü teâlâ arasındaki perdelerin kalkmasına yardım eder.

2) Dil ile tövbe: Kötü sözler söylemekten dili alıkoymak ve onu devamlı Allahü teâlâyı zikre ve Kur’ân-ı kerîm okumaya alıştırmak demektir. Muhabbet yolunda sâdece diline hâkim olabilen ve onu zikirde kullananlar muvaffak olurlar. Tek başına kalp ile tövbe, Allahü teâlâya kavuşmak için yeterli değildir. Kulaklar, gözler eller ve nefs kalbin kölesidirler. Bu yüzden bunlar, dil ile yapılan tövbe ile kontrol edilebilirler.

3) Göz ile tövbe: Harama bakmamak ve başkalarının kusurlarını görmemektir.

4) Kulak ile tövbe: Sûfîlerin kulağı, Allahü teâlânın zikrinden başka bir şey duymamalıdır.

5) Ayak ile tövbe: Ayakları haramlardan ve kötülüklere gitmekten korumaktır.

6) Nefs ile tövbe: Nefsin arzularını frenleyerek yapılan tövbedir… Bu tövbelerin dışında; tövbe-i hâl, tövbe-i mâzi ve tövbe-i müstakbel olmak üzere üç tövbe daha vardır.

Tövbe-i hâl: Yeni işlediği günahlara tövbe etmek ve ileride işlememeye yemin etmektir.

Tövbe-i mâzi: Geçmişte yapmış olduğu günahlar için tövbe etmektir.

Tövbe-i müstakbel: Gelecekte hiç günah işlememek için Allahü teâlâya yalvarmaktır.”
“Tasavvuf, bir insanın mânevî ve dînî hayâtının ve işlerinin bir nizâma bağlanmasıdır. Allahü teâlanın velî kulu, dünyâ ile ilgisi kesik olmasına karşılık, dünyâ işlerine tepeden bakmaz ve bu işler hakkında kötü konuşmaz. Yâni dünyâ için ne sevgisi ne de nefreti vardır. Tasavvuf, Allahü teâlâ ile yakın dostluk demektir. Sûfînin, kalbinde hiçbir kir ve kötülük olmaz. Sûfîler, mutlak suskunluk içindedirler ve ilâhî nûrun etkisi altında şaşkın bir vaziyettedirler. Sûfî ne kadar çok üzüntü, acı ve yalnızlık çekerse, Allahü teâlâya o kadar yaklaşır.”

Comments are closed.