“Ben cemaati kaçırmayayım. Hadi Nene’ciğim; Allah’a ısmarladık…”
Mehmet Efendi çok duygulanmıştı:
– Ben de öyle düşünürüm canım Nene’m… “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur” demiş ecdat.
– Bir de rahat bıraksalar!
– Nerede o insanlık?
– Şu sevdalar olmasaydı bari, unutur giderdik belki!
– Belki! Bak ne de diyorum:
Sevda bağında güller kalmadı.
Her çiçek ayrı ayrı kokuyor.
Cehennem nârına hacet kalmadı.
Ayrılık odu içimi yakıyor.
– Âşıklar gibi atışalım bari. Söz bende.
– Hadi de bakayım, göreyim seni!
Sevda bağının gülleri solmaz.
Yaram derindir, durmaz kanıyor.
Büyüklere uyan saçını yolmaz.
Göçleri görünce bağrım yanıyor.
– Mehmet Beyim, korkuyorum akıbetimizden!
– Korkma, sadece sabret!
– Ah! Bir de sabredebilsek! Nerede o basiret?
– Mecburuz buna sultanım. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretleri buyurmuş. Hocam bir dersinde anlatmıştı: “Mümin, Allahü teâlâdan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz. Şiddetli bir hastalığa yakalanır veya feci bir kaza veya belâya uğrarsa, gizli veya aşikâr; ‘yâ Rabbi, bana bu belâyı neden verdin?’ diye şikâyetçi olmaz. Bilâkis hastalığa, belâya ve kazaya rağmen Allahü teâlâyı zikir ve şükreder” der, bizleri ayrı ayrı süzerdi. Demek bugünlere hazırlamışlar hep.
– İşte mümin olmanın esası…
– Öyle… Ben cemaati kaçırmayayım. Hadi Nene’ciğim; Allah’a ısmarladık.
– Güle güle bey! Güle güle…
***
ÇEPERLİ’DE SON AKŞAM NAMAZI
Bir arifin kalbinde nice bin sır vardır.
Candan, yardan da kıymetli bir diyar vardır.
Kur’ân-ı kerim, mevlid, ilahî okurken insanın tüyleri diken diken olan Hafız Osman Bedreddin, Erzurum’un en güzel seslerinden biri olarak kabul ediliyordu. Teganniden uzak, kusursuz okuyuşu, tiz ve pes perdelerdeki muvaffakiyeti ve hepsinden de mühimi, âşıkâne, içten okuyup söyleyişi ile bir meşhur olmuştu.
Çeperli ahalisi pek dertli, yorgun, perişan hâlde… Bu yanık ve tesirli ses, kalpleri harekete geçirmiş, göz pınarları şelâle olup akıvermişti dakikalarca.
Osman Bedreddin Efendi, köyde herkesi tanıyordu. Nene’nin kocası Mehmet Abdullah beye, Bevelkâsım köyünden beri ayrı bir ünsiyeti vardı.
Namazı Hafız Efendi kıldırdı. Akşam aşrından sonra; önceden okunmuş birkaç Hatimin de duâsı yapıldı. Başta Sevgili Peygamberimize, âline, eshâbına, şehidlere, gazilere, âlimlere, evliya, enbiya ruhlarına cemaatin ana, baba, abâ-i ecdatlarına, bütün Ümmet-i Muhammed’in ruhlarına hediye edildi. Onlar hürmetine uzun bir duâ yapıldı. Câmi çıkışında ağlaşarak tekrar helâllik alındı. Ayak üstü gidecekleri yerler soruldu, temenniler, tavsiyeler yapıldı… Tam bir ayrılık tablosuydu. Mehmet Abdullah, medrese arkadaşının elini bırakmıyordu:
– Söylenecek söz bırakmadın, pek kıymetli seyyidim, hafızım, yine kalbimizi fethettin.
DEVAMI YARIN