“Hafız Efendi, muhterem Seyyidim; ne öğrendimse sizden öğrendim…”
Hafız Osman Bedreddin:
– Mehmet Bey kardeşim, her şeyin temeli “muhabbettir” onsuz hayat, hayat değildir. Bizleri birbirine bağlayan en sağlam sicim, en kuvvetli ip, urgan, zincir, ne dersen de; işte bu Allah için sevgide saklı…
– Hafız Efendi, muhterem Seyyidim; ne öğrendimse sizden öğrendim. Şu kara günümüzde bile yüreklerimize su serptin.
– Estağfirullah! Biz de ne öğrendiysek hocalarımızdan…
– Bu da bir rızık değil mi?
– Hepsi Rabbimizden. Hikmetinden sual olmaz.
Konuşmanın arasında sıkça “muhabbet” kelimesi geçince, gün boyu düşündüklerinden dolayı olsa gerek gayr-i ihtiyari hüzünlendi. “Keşke olmasaydı” diyecekti ki, hislerine hâkim olup toparladı “estağfirullah” çekti defalarca.
Mehmet Bey, Erzurum’a sefer hazırlıklarının olduğu haberini anlatmadı, o konuya hiç ama hiç değinmedi. Osman Bedreddin Efendi aksine, ilan olunan seferberlikten, harbe olan hazırlıklardan uzun uzadıya bahsetti. Sabah Erzurum’a gelen padişahın habercisi ile valinin konuştuğunu ve herkesin bilmesi istenilen havadisleri tek tek sıraladı heyecanla. Haçlılar, aralarında vazife taksimi bile yapmışlar. Fransa, Almanya İtalya, Rusya, İngiltere ve Macarlar da hazırlık yapıyormuş. Osmanlıyı kendi aralarında taksim etmişlermiş. Çok az bir zaman sonra Anadolu’nun her tarafında toplar patlayacakmış. Asker durmadan, dinlenmeden talim yapıyor, o cepheden o cepheye koşuyormuş.
– Topyekûn bir faaliyet var, her taraf ayakta, vesselâm!
– Aa sultanım! Haberim yoktu bunların birçoğundan! Siz ise maşallah!
– Ee! O kadar olsun. Sizin yaz boyunca çayır, tarla, hasat işlerinden başınızı kaldırıp etrafınıza bakacak mecaliniz mi kaldı?
– Bazı şeylerin farkında olsak da işin bu kadar büyük ve tehlikeli olduğunu tam anlayamamışız Hafız Efendi.
– Daha vahim olan: Müslüman görünen münafıkların oluşu! Müslüman ahaliyi hiç de parlak günler beklemiyor!
– Kendi nefsimizi değil, evlatlarımızı düşünüyoruz. Seferberlik, harp, hicret bizi endişelendiriyor.
– Bizi de!
– Urus neyse de, senelerdir yan yana büyüdüğümüz, aynı yaylalarda hayvan otlattığımız, aynı çayırlarda, tarlalarda tırpan salladığımız, ev kurup komşu olduğumuz Ermeniler…
– Ne demiş ecdadımız? “Ayıdan post, gâvurdan dost olmaz!”
– Atalar hiç boşuna laf etmemiş Hafız Efendi.
– Asırların tecrübesi birikmiş, bir özlü cümle hâlinde, miras olarak bizlere kadar gelmiş…
– Ecdat sözlerinin her biri hazine değerinde, mücevherler…
Hafız Osman Bedreddin Efendi; muhterem pederi gibi yaşadığı mahallede; dertlilerin kapısını çaldığı gönüller tabibi, çaresizlerin sığındığı sakin bir limandı. Maneviyat âleminden aldığı sırlarla hazırladığı ilaçlar, kalplere şifa, dertlere deva oluyordu. Birçok adı konmamış meseleye de çözüm buluyor, her şeye rağmen hayatı sevdiriyordu insanlara.
Devrin içtimai, iktisadi, sosyal ve ekonomik şartlarının bilhassa hanımlar, çocuklar üzerindeki tesirini, tahribatını göstermekle kalmaz; suçun affa, dürüstlüğün cezaya, iyiliğin kötülüğe karıştığı işgal, harp şartlarında, fukaralık, hastalık ve sayısız zulümlere karşı insan ruhunun adım adım nasıl tedavi edildiğinin yollarını da gösteriyordu bütün Erzurumlulara… DEVAMI YARIN