Söz mü göz mü? -1-

Söz mü göz mü? -1-




“Biz eskiden” diye başlayan cümlelerin devamını zamane gençliği pek dinlemek istemez nedense. Oysa vazgeçse inadından ve dinlese, devamında koca koca hayat tecrübelerinin, hangi yanlışların nelere mal olduğunun, neyi niçin yaptıklarını ve nelerle karşılaştıklarının; üzdüklerinin sevindirdiklerinin sebep ve neticelerini öğrenecek, belki de birçok şeyi bunlardan çıkararak daha az hatalar yapacak ama maalesef…
 

Ne var ki daha evvelki kuşak aksine davranır teknolojinin esiri olmadığı, hayatı doya doya yaşadığı dönemlerde dedesini ninesini, mahalledeki bir pirifâniyi zevkle dinler hisseler alır kullanırdı…

Peki bugün böyle davranan gençlik kimi dinliyor? TV, telefon, tablet vs… Ülke olarak fazla değil çok yeni teknoloji ile bu kadar içli dışlı hâle geldik. Ama şunu bilelim ki gerçeğini dinlemekten kaçınan gençliği, sahteleri kuzu gibi dinletiyor, yönlendiriyor, kullanıyor… İşi bitince de kaldırıp atıyor. Ha bu arada unutmadan bir başkasını suçlamak kolay “onlar bunu yaparken sen alternatif olarak ne yapıyorsun?” sualinin cevabını vermek durumundayız.
 

Kâinatın boşluk kabul etmediği gibi insanın gönlü de beyni de boşluk kabul etmez. Asrımız nam-ı diğer ‘modern çağ’ bunları bu sahipsizliğinde bulduğunda, lüzumsuz işlerle uğraşanları kendi oyuncakları ile doldurmasını ve avutmasını çok iyi bilir. Buna koca bebekler de dâhildir. Evladına “ders çalış, kitap oku” diyen nice ebeveynin kendisinin saatlerce modern oyuncaklar karşısında zaman geçirmesi gençlerin, çocukların hayata bakışını da etkilemiyor mu? Böyle bir ebeveyn “biz eskiden” diye başlayınca evlat “su içerdiniz testiden” türünden geçiştiriveriyor öyle değil mi?

Oysa bizler “söz medeniyetinin” evlatlarıyız. “Bak evlat” diye başlayan cümlelerin devamı koca koca hayat tecrübeleridir aslında asırlık devletlerin birikimidir. Eskiler iki dinleyip bir konuşurdu. Konuşmadan önce büyüğünden destur alınırdı. Bu bir edep bir kültürdü. Hayme Ana’yı dinleyen Ertuğrul, Ertuğrul’u dinleyen Osman Gazi, Babası ll. Murad’ı dinleyen Fatih böyleydi ve neticeleri ortada…

        Ahmet Tunahan

 

 

 

ŞİİR

 

       Hemen hemen

 

Sensiz olan bir zamana değil

Senli hislere hislenirim

Hemen hemen her dem

 

Nerede bulunsam

Hangi geceye yakalansam

Orada yanı başıma

Başıma güzelce dikilen

Güzellikle duran

Sevda direği varlığın olur

 

Ki boş gelmezsin sen dünyama

Yurduma her gelişin

Deprem etkisi oluşturur

Her kuytusunda kalbimin

 

Ve bu sevgide

Bana düşen

Bana kâr kalan

Seni şartsız şurtsuz

Yürekten sevmeye

Hemen hemen her gün

Devam etmek

 

       “Meselci”-Mardin

 

 

 

GÜZEL YURDUMUZ

 

KÜTAHYA: Kütahya denilince akla çinicilik gelir. Rengârenk çinileriyle, Türkiye’nin çini atölyesi olarak bilinen, şifalı kaplıcaları ile meşhur, millî tarihimizde müstesna bir yeri bulunan, Ege bölgesinin İç batı Anadolu bölümünde yer alan şirin bir ilimiz. Kütahya ilk kurulduğunda adı seramik kenti anlamına gelen “seramorum” idi. Selçuklu Türkleri bu şehri fethedince şehre “Kütâhiye” ismini vermişlerdir. Zamanla bu isim “Kütahya” hâlini almıştır. Kütahya millî ve manevi değerlerin, tarihî ananesine sıkı sıkıya bağlı, buram buram tarih kokan bir ilimizdir.

Kütahya’da meyvecilik de ileridir. Kiraz ve vişnesi meşhurdur. Elma, armut, şeftali, ceviz, kestane, çilek, kavun ve karpuz yetişir. Vişne ağaç sayısı Türkiye’de üçüncü sıradadır.

Comments are closed.