Abdullah Dede, büyük bir meydan muharebesi kazanmış gibi keyfi yerinde gülücükler dağıtıyordu etrafa…
Torun Elif:
– Anladım dedeciğim, anladım galiba… Ali’ye büyük haksızlık etmişim. Onun babası da gerçek bir kahramanmış. Anladım ama insanları kırdıktan sonra…
– Evet kızım Ali’nin babası hakikaten bir kahramandı. Onun yiğitliği ve gazi oluşu o günlerde çok konuşuldu. Gece-gündüz karda-kışta, hazarda, seferde dimdik ayakta duran ordumuz bizim için çok mühimdir. Ali’nin babası ve onun gibi nice yiğitlerimiz iş başa düşünce elinden geleni yapmışlar ve bundan sonra da yapacaklarına olan inancımız tamdır. Bu millet asker bir millettir. Şanlı tarihimizin altın sayfaları bu gibi destanlarla doludur. Dün öyleydi, bugün de Allah korusun olsa yine herkes elinden geleni yapacaktır. Bunda hiç tereddüdümüz yoktur. Ali’nin babası canı pahasına o tepeyi alarak şanlı bayrağımızı dikince düşman çil yavruları gibi dağılmış, korkup kaçmıştır. Gerekli yerde lazım olanı yapmak şarttır. Kahramanlarımızın yaptığı gibi.
– Dedeciğim, bu anlattığın hikâyeyle Ali’nin babası hakkında anlattığını da çok sevdim.
– Ben de can-ı gönülden dinlediğin için teşekkür ederim.
Elif, dedesinin boynuna sarılıp sakallarından öptü.
– Canım dedeciğim şimdi hemen gidip Ali’den özür dileyerek, barışacağım.
Abdullah Dede, büyük bir meydan muharebesi kazanmış gibi keyfi yerinde gülücükler dağıtıyordu etrafa. İhtiyar elleri, ayakları titreyerek ayağa kalktı. Kendine kuvvet toplayacakmış gibi öne eğilip gözlerini kısarak bakmaya çalışırken ayağı tökezledi, Elif, kollarına girerek destek oldu… Yollarının uzun ve zahmetli olduğunu söyleyen ihtiyar adam, Erzurum, Tabya baskınlarından daha beter bir gün belki de yaşamamıştı… Yaşından umulmadık gür sesiyle, anlatımı ve merakıyla yine milletin sesi olmuştu.
***
Zümrüt yeşili ağaç dallarını bir sağa, bir sola savuran, insanın elini, yüzünü yalayarak vurup geçen serin bir rüzgâr esiyordu. Onunla beraber ne de çok insanın acelesi varmış meğer. Herkes bir koşuşturma içindeydi ama sebebini tam bilmiyordu Ali. “Kimi para kazanma derdinden, kimi otobüsünü kaçırmaktan, kimi de bir yere yetişme telaşındandı! Ben de biricik ailemi sevindirmek için” diye düşünerek koştu. Ali, bugün simitlerini erken bitirmiş ve koşarak eve gelmişti. İçi içine sığmıyordu.
– Anneciğim, anneciğim sana bir şey söyleyeceğim!
– Söyle bakalım seni bu kadar heyecanlandıran nedir Ali?
– Bugün okula gelen bir askerle konuştum. Yeşil elbiseli ve kolunda şeridi vardı.
– Konuşursun elbette!.. Askerler de evladımız. Gel güzel oğlum. Askerlerle neler konuştun? Anlat bakayım…
– Babamın birliğindenmişler.
– Onlar gelirlerse bize de onları en iyi şekilde karşılamak düşer. Gel şöyle ne yapabileceğimizi bir konuşalım kafa kafaya vererek.
– Nasıl?
– Evet, Ali utangaç bir çocuk sayılmazsın, fakat hiçbir zaman insanı rahatsız edecek kadar düşüncesiz de değilsin. DEVAMI YARIN