İstanbul’a yolu düşen herkes Eminönü’ndeki Türk-İslâm mimarisinin zarif ve muhteşem camisini görmüştür. Yeni Cami, Filmlere de çok kez konu olan caminin yapımı Sultan 3. Murad’ın eşi Safiye Sultan’ın himayelerinde başlatılmıştı. Camiinin bulunduğu yerdeki binalar iki misli fiyat ödenerek istimlak edilmişti. Mimar Sinan’ın talebelerinden olan Başmimar Davut Ağa, caminin temelini attığında takvimler 1598’i gösteriyordu… İnşaatın arsası denizin hemen yanı başındaydı. O yüzden temelden su çıkmaya başlayınca Davut Ağa çözüm olarak bu suları boşalttırdıktan sonra büyük kazıklar çaktırıp başlarını da kurşun kuşaklarla birleştirdi… Cami binasının temel taşları bu tabanlara oturtuluyordu ki ileride olabilecek muhtemel depremlere ve diğer dış etkenlere karşı cami ayakta kalabilsin. Hikmetinden sual olunmaz Mimarbaşı Davut Ağa bir sene sonra vebadan hayatını kaybetti. Devlette devamlılık esastı. Camiinin inşasını Suyolu Nazırı Dalgıç Ahmet Çavuş’un ekibiyle devam ettirmesi kararlaştırıldı. Ne gariptir ki bu kez de camiinin yapımına nezaret eden Üçüncü Sultan’ın hanımefendisi Safiye Sultanın ömrü vefa etmeyecekti. Safiye Sultan 1605’te vefat edince caminin inşası da durdu… Tahminlerin de ötesinde tam 59-60 sene o haliyle yarım kaldı… Bunca seneden sonra Sultan 4. Mehmed’in annesi Turhan Sultan’ın himayesinde Hassa Mimarı Mustafa Efendi’nin görevlendirilmesine karar verildi. Şükür Mimar Mustafa Efendi camiyi ilk planına uygun şekilde tamamladı. Cami 1663 yılında bir cuma günü ibadete açıldı.
Yarım asır da geçse temelinde hiçbir sıkıntı olmayan yapıldığında da muhteşem bir eser olarak tarihe mal olan eserde insan gözüne uygun gelmeyen kaba sayılabilecek hiçbir taraf yoktur. Günümüzde cami diyerek ortaya çıkartılmaya çalışılan nice ucube şeylerde ne kubbe ne minare bu Osmanlı kültürüne Osmanlı mimarisine benzememektedir. İnsan mavi ve yeşil çinilerle ahenkli olarak süslenmiş dört büyük sütun üzerinde oturtulan kubbeyi izlemeye doyamazken bazen düşünmeden kendini alamıyor. Acaba böyle mükemmel eserlere bir daha sahip olunmasın diye mi mimarimiz bu tarzın dışına çıkartılmak isteniyor?
Ömer Reşat Altınok
ŞİİR
Geçmez
Ne yapacak bilemezsin,
Böylesiyle geçmez ömür.
‘Korkmuyorum’ diyemezsin,
Böylesiyle geçmez ömür.
Gece gündüz saçmalıyor,
Mutlu bir gün yaşatmıyor,
Cendereyi aratmıyor,
Böylesiyle geçmez ömür,
Yediğine karışıyor,
İçtiğine karışıyor,
Gezdiğine karışıyor,
Böylesiyle geçmez ömür.
Kendisiyle barışmayan,
Güzel söze yanaşmayan,
Yanına hiç yakışmayan,
Böylesiyle geçmez ömür.
Nöbetçi der, durum böyle
Melül mahsun durma öyle
Haksız mıyım doğru söyle?
Böylesiyle geçmez ömür.
Şahin Ertürk-Kütahya
UNUTULMAZ KELİMELER
Bİ-HABER: Habersiz, Habersiz bir biçimde, haberi olmadan.
MUÂDİL: Denk olan, eş değer, benzeri.
EHRAM: Mısır’da eski zamandan kalma, huni biçimindeki büyük binalar, piramit.
BEYZA: Daha ak, daha beyaz, bembeyaz.
GÜYA: Sözde, sanki.
MİHEN: Mihnet kelimesinin çoğuludur. Eziyetler, meşakkatler, sıkıntılar.
MİHENK: Altının ayarını anlamaya yarayan bir taş. Ölçü. İyiyi kötüyü ayıran, ayar âleti. Mecazi anlamda bir insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vasıta.
LAHZA: An, en kısa zaman. Göz açıp kapayacak kadar kısa zaman
RİYA: Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İkiyüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket.