Hüsna Ananın ilk göz ağrısı, evinin direğiydi Lütfü Hoca

Hüsna Ananın ilk göz ağrısı, evinin direğiydi Lütfü Hoca




​Ardında bir dul eş, üç oğlan, iki kız bırakıp ahiret seferine çıkmıştı. Nuriye kızı lohusa iken vefat etmişti Aha’da…

 

Sessizliği bozan Lütfü Hoca oldu:

-Desene ana, kötü bir durum mu var? Ömer’e mi bir şey oldu yoksa? diye üsteledi. Hüsna Ana “Yok oğul, yok Hafızım! Ne derdimiz olacak suna boylum, kınalı koçum? Sadece muhtar Şehbender geldi iki gün önce…”

Derin bi nefes aldı Hüsna Ana, içi sıkılıyor, söylemeye korkuyordu hepten. Neylersin mukadderat kaçış yok elbette söylenecek. “Desene ana, ne oldu ne dedi muhtar Şahbender?” İyice meraklanmıştı Lütfü Hoca. Hüsna Ana, “Karakoldan kâğıdını getirmiş. Mahkemeye çağırıyorlar, a sürmeli koçum seni” derken artık tahammülü kalmamıştı, bırakıvermişti kendini. Hüngür hüngür ağlıyor, bir yandan da boynuna sarıldığı oğlunun yüzünü, gözünü öpüyordu. “Kız ana dur hele! Neye ağlar neye paralarsın kendini? Suçsuz insanı nereye çağırırlarsa çağırsınlar. Devlet işi, başka şeye benzer mi? Elbet gideceğiz, elbet bizi şikâyet edene doğruları söyleyip karşı duracağız” diye teselli ediyordu garip anacığını.

           ***

Evin en büyük çocuğuydu Lütfü Hoca. Babası ahirete göçeli yedi sekiz sene olmuş, evin bütün yükü omuzlarına binmişti. Osman’ı evlendirmiş köyüne yerleştirmişti. Ömer’ini Erzurum’da okutmuş, onu da evlendirmiş, yakın bir köye imam olmuştu. Hepsine ayrı ayrı emeği vardı. Babasına Elif gibi adam Hafız Yusuf derlerdi imamlık yaptığı köylerde. Mütevâzı, uzun boylu, narin yapılı adamdı babası. İbadet ve okumak için seher vakti uyanır, sabah ezanlarına kadar gece namazı kılardı. Köy yerinde lakap takmak pek meşhurdur ya; vaaz ve nasihatlerinde sık sık söylediği “Elif gibi dümdüz olmak lazım. Lafı sağa sola eğmeden, bükmeden, dümdüz ve dosdoğru söylemek lazım! Yoksa ahireti kazanmak kolay olmaz!” dediği için ve fiziğindeki zarafetten dolayı “Elif Yusuf” deyivermişlerdi Hafız Yusuf’a. Bir harman zamanında imam olduğu köyde sancı tutmuştu Hafız Yusuf’u, önce boncuk boncuk terlemiş, iniltisi koca Hoşov’u sarmıştı da, sabaha karşı başında Hüsna Ana Yasin-i şerif okurken ruhunu teslim edivermişti. Narman, Aha köyünden bir seher vakti göçüp gelen Emingil’in Hafız Yusuf, yine seher vakti ruhunu teslim etmişti Yaradan’a.

Ardında bir dul eş, üç oğlan, iki kız bırakıp ahiret seferine çıkmıştı. Nuriye kızı lohusa iken vefat etmişti Aha’da. Ömer, daha yedi yaşındaydı, Kur’ân-ı kerîmi yüzüne okuyordu, hafızlığa henüz başlamıştı.

           ***

Ondan sonra hayat hiç de kolay olmadı Lütfü Hocaya. Her işe o yetişiyor, anacığına, kardeşlerine el ayak, göz kulak oluyordu. En büyük çocuk kendisiydi. Hüsna Ananın ilk göz ağrısı, evinin direğiydi. Pehlivandı Hafız Lütfü, iyi güreşirdi, muazzam kol taşı atardı. Onlara ehemmiyet vermez, iyi bir âlim olmaya çalışırdı. Uzun boylu, yakışıklı, hele bir de yürüdü mü, yerler sarsılırdı sanki. Onunla hep iftihar ederdi bütün aile. DEVAMI YARIN

Comments are closed.