Seyyid Emîr Külâl hazretlerinin zamânında genç bir âlim; bir yerde sohbet ediyor, cemaat de kendisini dinliyordu.
Bir ara onlara;
“Bu zamanda kerâmet ehli velîler kalmadı. Olsaydı, huzûrunda diz çöküp istifâde ederdik” dedi.
Cemaatte biri vardı.
Müsaade istedi ve;
“Bugün öyle büyük bir velî var ki, onun feyiz ve bereketleri bütün cihânı sarmıştır” dedi.
O âlim merakla sordu:
“Nerede bu zât, söyle de gidip ayağına yüz sürelim.”
O kimse de;
“O, benim üstâdım Seyyid Emîr Külâl hazretleridir. Onu görmeyi istiyorsanız O da sizi görmek ister” dedi.
Âlim sordu:
“Onu görmek için ne yapalım?”
“Onu düşünün kâfi.”
Âlim gözlerini kapattı.
Ve düşündü bu zâtı.
Gözlerini açınca, bütün cemaat ayağa kalktılar birden…
Zîra büyük velî girmişti içeri.
O âlim onu bir gördü.
Hemence âşık oldu.
Seyyid Emîr Külâl, o âlime; “Kardeşim! Sizin içinizdeki bu muhabbet, bu arzu, bizi çekip buraya getirdi” buyurdu.
Genç âlim;
“Efendim, talebeniz olmayı cân-ü gönülden istiyorum, lütfen kabul buyurunuz” dedi.
Büyük velî;
“Seni evlâtlığa kabul ettik” buyurdu.
Ardından bir “nazar” etti, tasavvuf’ta ne kadar makam varsa hepsini bir anda geçirtip bitirdi işini…