“Ey oğul! Vaktini boş yere geçirsen bile, seher vaktinde uyanık ol!”
Ali bin Abdülkâfî hazretleri fıkıh, tefsîr, hadîs, kırâat, lügat ve nahiv âlimi ve evliyânın büyüklerindendir. 1284 (H.683) senesinde, Mısır’ın Sübk köyünde doğdu. Bu sebeple “Takıyyüddîn Sübkî” adıyla meşhur oldu. Kâhire’ye giderek zamanını büyük âlimlerinden fıkıh, hadîs, usûl, mantık, tefsîr, ferâiz, nahiv ilimlerini ve tasavvuf yolunu öğrendi. 1355 (H.756) senesinde Kâhire’de vefât etti.
Oğluna şöyle nasîhat etti:
“Ey oğul! Vaktini boş yere geçirsen bile, seher vaktinde uyanık olup, ibâdet ve tâatle meşgûl olmayı kendine âdet edin. Seher vaktinde uyuyan kimseye çok çok yazık!
Ey oğul! Sana yapacağım nasîhatimi ihmâl etme. Sözüme iyi kulak ver. Bu nasîhatim, sana rehber olur. Allahü teâlânın kitâbı Kur’ân-ı kerîmi ve sahîh olan hadîs-i şerîfleri ezberle, usûl-i fıkhı çok iyi bil. O, senin sağlam ve doğru konuşmanı sağlar. Nahiv ilmini öğren. Bu, anlayışını arttırır. Zâhirî ilimlerde, İmâm-ı A’zam, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Ahmed’in, tasavvufta Cüneyd-i Bağdâdî’nin talebelerine ve onlara tâbi olanlara uy. Her işinde Resûl-i ekremin sünnet-i seniyyesine uyarak saâdete kavuş. İlimde Allahü teâlânın rızâsını gözet, sâlihlerin yoluna kavuşursun. Allahü teâlâdan kork, emrettiklerini yap, yasak kıldığı şeyleri yapma! Dünyâya rağbet etme. Başına gelen belâ ve musîbetleri; kulluk vazifelerini yerine getirerek, yalvarıp yakararak Allahü teâlâya arz et. Belâ ve musîbetlere karşı sabırlı ol. Sana ihsân ettiği nîmetlere karşı, Allahü teâlâya şükret ve hamdet. Doğru ve samîmî olarak verâdan ayrılma, şüphelilerden uzak kal. Rabbine itâat et. O’na secde eyle, ilim öğrenmekte çok gayretli ol. Diline de sâhib ol!”
“Tefekkür ettim, düşündüm. Gördüm ki, bütün fesâdın başı kibirdir. Kibir, şeytanın büyüklenip kendini beğenmesi ile işlenen ilk günah oldu. Kalbde kibir, büyüklenme hâsıl olduğu zaman, kendisini büyük görüp, başkalarını aşağı görür. Kibir, kalbi nasîhat kabûl etmekten ve emre itâat etmekten alıkoyar. Kalbde kendini hor ve hakîr görme hâsıl olunca, İslâm âlimlerine itâat eder ve sözlerini dinler. İslâm âlimlerinin söz ve nasîhatleri ona tesir eder. Bu vesîle ile Hakk’ı tanır. Nihâyet her hayır ve iyiliğe kavuşur.”