Yalın ayaklı tövbekâr: Bişr-i Hâfî

Zengin bir âileye mensup olan Bişr adındaki genç refah içinde yaşıyordu… Kapısına gelen bir zat ona “kul” olduğunu hatırlattı…

 

 

 

 

 

Dokuzuncu asırda Horasan’ın Merv şehrinin reislerinden birinin Bişr adında bir oğlu vardı. İtibârlı bir âileye mensup olduğundan refâh içinde yaşıyordu… 

 

Oyun ve eğlence âlemlerine daldığı gençlik yıllarında, bir gün kapısı çalındı. Hizmetçi kapıyı açtığında bir adam; 

 

-Efendine söyle! Kulluğun edebine riâyet etsin, dedi ve çekip gitti…

 

Hizmetçi, duyduklarını kendisine anlattı. Bişr, yalın ayak adamın peşinden koştu. Ona yetişerek söylediklerini tekrarlattı. O kimsenin sözlerinden çok etkilendi ve tövbe etti. Ancak bir müddet sonra, kötü arkadaşların tesiriyle eski hayâtına tekrar döndü…

 

        ***

 

Bişr, bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken, yolda üstünde “Besmele” yazılı bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı. O gece âlim ve velî bir zâta, rüyâda; 

 

“Git Bişr’e söyle! İsmimi temizlediği gibi onu temizlerim. İsmimi büyük tuttuğu gibi, onu büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığı gibi, onu güzel ederim. İsmini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim” dendi. 

 

O zât sabah Bişr’i arayıp meyhânede buldu. Dışarı çağırdı ve ona; 

 

-Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim, dedi. Bişr, ağlamaya başladı ve; 

 

-Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak? dedi… Rüyâyı dinleyince arkadaşlarına; 

 

-Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz, dedi. O zâtın yanında hemen tövbe etti…

 

O anda Bişr’in ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, “Allahü teâlâya tövbe ettiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim. Allahü teâlâ Bekara sûresi yirmi ikinci âyetinde meâlen; (Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik, döşedik)  buyuruyor. Pâdişâhların mefrûşâtı üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile yer arasında bir vâsıta olduğu hâlde onun sergisine basmayı câiz görmüyorum” derdi… O günden sonra kendisine “yalın ayak” mânâsında “Hâfî” lakabı verildi. Öyle büyük bir zat oldu ki; ona artık “Bişr-i Hâfî hazretleri”  diyorlardı…

 

        ***

 

Bişr-i Hâfi hazretleri bir gün buyurdu ki:
“Rüyamda Resulullahı gördüm, bana (Allahü teâlânın seni neden üstün kıldığını biliyor musun?) buyurdu. Ben hayır deyince, (Sünnetime tâbi olman, salihlere hizmet etmen, din kardeşlerine nasihat etmen, Ehl-i beytimi ve Eshabımı sevmen sebebiyle bu dereceye kavuştun) buyurdu…


Comments are closed.