Oruç şükretmeyi öğretir

Rabbimizin şükrünü hakkı ile yapmamız mümkün değildir. Nimetlerin O’ndan olduğunu bilmemiz kâfidir.

 

 

 

 

 

Bilsek de bilmesek de Rabbimizin üzerimizdeki nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. İçinde bulunduğumuz bunca nimetleri biz istemedik, böyle bir talebimiz de olmadı. Bizim bunlara muhtaç olduğumuz, bunlarsız yapamayacağımız bilindiği için ihsan edildi.

 

Biz daha cenin iken, annemizin karnında iken, bize el, ayak ve diğer organlar verildi. O zaman aklımız olsaydı, el ve ayaklarımızı lüzumsuz görecektik, bunlar bana niçin takıldı, ben bunları ne yapacağım, rahat hareket etmeme de mâni oluyorlar diyecektik. Fakat, biz dünyaya geleceğimiz ve bunlar bize çok yarar sağlayacakları için yaratılmışlardı.

 

Kavuştuğumuz bunca nimetlere şükrediyor muyuz? İtiraf edelim ki hayır. Rabbimiz de; şükreden kullarım azdır buyuruyor.

 

Şükretmiyorsak veya az şükrediyorsak bunun birçok sebebi var: Birincisi bedâva bulduğumuz ve hiç eksik olmayan nimetlerini nimet olarak görmemeye başlıyoruz.

 

Hava, büyük nimet. O olmazsa, hayatta kalmamız mümkün olmaz. Yeryüzünden hava çekilse çok değil, on dakika sonra hepimiz ölürüz. Havayı yaratan, her dakika hayatımızı kurtarıyor. Ne kadar şükretsek yine de azdır.

 

Oksijenin ne kadar büyük nimet olduğunu, havasız kaldığımızda anlarız. Birisi boğazımızı sıkarsa veya sauna gibi havasız yerde uzun kalırsak o zaman havanın kıymetini anlarız.

 

Sıhhatin güzelliğini, sabahlara kadar sancılar içinde kıvrananlar bilir. Gözün değerini âmâ olanlar anlar. Kulağın kıymetini de sağır olanlar takdir eder.

 

Bir fakir hocasına dert yanar; çok fakir olduğunu, hiçbir şeyinin olmadığını söyler. O da, ona sorar; sana deseler ki, gözlerinin karşılığı sana on bin dirhem verseler razı mısın? Hayır diye cevap verir. Sağır olursan on bin, ona da hayır der. Dilsiz olsan, konuşamasan on bin dirhem ona da hayır, ellerin ve ayakların felç olursa on bin… Ona da razı olmaz. Aklını kaçırsan bir on bin daha verseler ister misin sorusuna da şöyle cevap verir. Aklımı kaybettikten sonra parayı ne yapacağım.

 

Bunun üzerine hocası der ki; Allah’tan korkmuyor musun? Üzerindeki nimetlerin birkaç tanesi bile, elli bin dirhem kıymetinden fazladır, nasıl fakirlikten şikâyet edebilirsin?

 

Hürriyetin değerini hapistekiler anlar. Hayatın kıymetini mevtâlar bilir. Hiçbir mevta yoktur ki, hayata bir gün dahi olsa dönmeyi istemesin. Salih âmel işleyenler, daha çok sevap kazansınlar, dereceleri daha çok yükselsin diye. Azap içinde olanlar ise, tövbe etmek için dönmeyi çok arzu ederler ama bu imkân hiç kimseye verilmemiştir ve verilmez de.

 

Su olmazsa yaşayamayız. Hayatımız onunla devam ediyor. Suyun ne kadar büyük nimet olduğunu susadığımız zaman anlarız. Susamak da, oruçla, hele uzun ve sıcak günlerde tutulan oruçla meydana gelir.

 

Oruç tutmakla melekler gibi oluyoruz. Malum onlar da yemezler, içmezler. Rabbimizin şükrünü hakkı ile yapmamız mümkün değildir. Nimetlerin O’ndan olduğunu bilmemiz kâfidir…

 

 

 

M. Said Arvas’ın önceki yazıları…


Comments are closed.