Ebû Hâzim el-Kâdî hazretleri Hanefî fıkıh âlimlerindendir. 197 (m. 813)’de Basra’da doğdu. Basra âlimlerinden fıkıh ilmini öğrendi. Hanefî fıkhında hocalarını geride bırakacak bir seviyeye ulaştı. Şam, Filistin ve Bağdat kadılığına tayin edildi. 292 (m. 905)’de Bağdat’ta vefat etti.
Buyurdu ki:
Allahü teâlânın var olduğunu ve bir olduğunu ve Peygamberi ile bildirdiği ahkâmı tasdik eden bir mümin, bu ahkâma uymakta kusur ederse, elbette üzülür. Bu yüzden Müslümanlığa inanan ve seven bir adamı, kusurlarından dolayı Müslümanlıktan çıkarmak doğru değildir. Îman, Müslümanlık programını kabul etmek ve bütün ahkâmına uymakta kusur etse bile, saygı göstermek olduğundan, Müslümanlığın temelidir. Amel îmandan bir parça olsaydı, her günah işleyen, kâfir olurdu. Dünyada Müslüman kalmazdı. Hadis-i şeriflerde bazı iyilikler îmana, bazı kötülükler küfre bağlı olarak bildirilmiş ise de, böyle buyurulması, bu iyilik ve kötülüklerin şiddetini, derecesinin çokluğunu bildirmek içindir. Başka âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin yardımı ile, bunların, îmandan veya küfürden parça olmadıkları anlaşılmaktadır. (Hayâ îmandan bir şubedir), (Temizlik îmanın yarısıdır), (Îman namazdır), (Mümin, insanların emîn olduğu kimsedir), (Mümin, mümin iken zinâ etmez), (Müminde her huy, her tabîat bulunabilir. Yalnız hâinlik ve yalancılık bulunmaz) hadis-i şerifleri böyledir. Bu hadis-i şerifler, hayâ, tahâret, namaz, emânet, iffet, doğruluk gibi iyiliklerin olmaması ve yalan, hâinlik ve zinâ gibi kötülüklerin bulunması îmanın olmaması gibidir diyerek, bunların önemlerini bildirmektedir.
Bazı amellere îman kadar kıymet verilmekle, bunların önemleri bildirilmiştir. İtikadı bozuk olan bazı fırkalar, buna karşılık olarak, Peygamberlerin îmana dahil ettiği şeyleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin îmandan ayırmaya ne hakları olabilir derlerse, (Mümin olarak ölen kimse, zinâ etmiş ve hırsızlık etmiş ise de, sonunda Cennete girer) hadis-i şerifi, bunlara cevap vermektedir. (Ankebût) sûresinin ikinci âyet-i kerimesinde, (İnsanların, îman ettik demekle bırakılmayarak, din yolunda karşılaşacakları sıkıntılara katlanmalarına göre, îman ettik sözlerinin doğru veya yalan olduğu anlaşılacağı) meâl-i şerifi ile bildirilmektedir. Bu âyet-i kerimede, sıkıntılara dayanmanın çok mühim olduğu anlatılmaktadır.