Bir damla suya hasrettiler

Sevgili Efendimiz henüz sekiz yaşındayken amcası Ebû Tâlib’in evinde kalıyordu… Ancak Mekke’de müthiş bir kuraklık hüküm sürüyordu.

 

Dereler kurumuş; toprak yer yer çatlamıştı.

 

Bir damla suya hasrettiler!

 

Mekke halkı toplandılar.

 

Her kafadan bir ses çıkıyordu:

 

“Lât putuna arz edelim!”

 

“Hayır, Uzzâ’ya gidelim!

 

“Menât’ın önünde diz çökelim!

 

● ● ●

 

Gün görmüş bir “ihtiyar” ayağa kalkıp “Ey kureyşliler! Aramızda İbrâhim peygamberin evlâtları varken, siz hâlâ nelerden medet umarsınız!..” dedi.

 

Öbürleri; “Haklısın!” dediler.

 

Ve koştular Ebû Tâlib’in kapısına.

 

“Yâ ebâ Tâlip, yâ ebâ Tâlip!”

 

“Buyurun kardeşlerim.”

 

“Yâ ebâ Tâlip! Şu kıtlığı görüyorsun. Çocuklarımız ölüyor, hayvanlarımız kırılıyor; senin mübârek neslini vesîle ederek ‘yağmur duâsı’na çıkalım diyoruz, ne diyorsun?”

 

“Çok iyi olur!” dedi.

 

Önde Ebû Tâlip ve Allah’ın sevgilisi.

 

Arkada bütün Mekke halkı.

 

Kâbe’ye geldiler…

 

Ebû Tâlip duâ ederken; Sevgili Efendimiz Kâbe örtüsüne yapışıp mübârek şehâdet parmağını göğe doğru uzattı.

 

Sonrası mâlûm…

 

Mavi gök, “yağmur yüklü” bulutlarla doldu bir anda.

 

Gök gürültüleri…

 

Sonra şimşekler.

 

Ardından “rahmet…” İnsanlar da kandı suya, hayvânat da! Evet, O; âlemlere “rahmet” olarak gelmişti.


Comments are closed.