İbn-i Semmâk buyurdu ki: “İnsana bir musibet gelir, o da sızlanmaya, sabırsızlanmaya başlarsa, musibeti iki olur.”
Büyüklerden birisi buyurdu ki: “Sana gelen bir musibete sabırsızlık göstermen, gelen o musibetten daha ağırdır. Sabırsız kimse, dünyâda kendisini helak eder. Âhirette ise ecrini kaybeder.”
Sabır, ikiye ayrılır. Biri günâh işlememek için sabretmektir. İkincisi, dertlerin, belâların acılarına sabretmek, bağırıp çağırmamaktır. İslâm bilgilerini öğrenirken zahmet çekmeye ve ibâdetleri şartlarına uygun olarak yapmaya sabretmek de çok kıymetli olup, böyle sabredenlere Cennette altıyüz derece verileceğini âlimler bildirmişlerdir.
Akıllı kimse, Allahü teâlânın haram kıldığı şeyleri yapmama husûsunda sabır göstermeyi zor görmez. Çünkü haramlarda bulunan lezzet, helâl edilmiş olan mubahlarda fazlasıyla mevcûttur. Buna rağmen bazı kimseler haramların görünüşlerine aldanarak, onlarda lezzet var sanmakta, haramlara ve şüphelilere dalarak hakîkî lezzetten uzaklaşmaktadır.
İnsanın başına gelen sıkıntılara sabretmesi, îmânının kemâlini gösterir.
Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Allahü teâlâ buyurdu ki: Ben bir kulumun bedenine veya malına veya çocuğuna bir musibet veririm ve o kul da buna sabrederse, kıyâmet gününde onu hesaba çekmekten hayâ ederim.”
Sabır izzet kapısı, sabırsızlık illet kapısıdır.
Büyüklerden birisi buyurdu ki: “Sana bir musibet geldiği zaman sabretsen de, sabretmesen de Allahü teâlânın takdîri yerine gelir. Eğer sabredersen, Allahü teâlânın takdîri yerine gelir ve sen sevâb kazanırsın. Şayet sabretmezsen, Allahü teâlânın takdîri yine yerine gelir. Fakat sen hem kendini üzmüş, hem de sevâbdan mahrûm kalmış olursun. O hâlde sen her zaman sabret ki, her durumda kârlı çıkasın.”
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“İstemediğiniz durumlara sabretmedikçe, istediklerinize ulaşamazsınız. Arzu ettiğiniz şeyleri terk etmedikçe, umduklarınıza erişemezsiniz.”
“Amellerin en üstünü, nefsin istemediği şeylerdir. Bu da Allahü teâlânın haram kıldığı, yasak ettiği şeyleri yapmamak için sabır göstermektir.”