Dili çöl güneşinde çatlamayan zemzemin lezzetini bilemez!

Enis Dede, Mevlevî yolunun meşhûrlarındandır. Tahsîline memleketi olan Edirne’de başladı. Sonra İstanbul’a gidip Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Dede’ye talebe oldu. Bu hocasının derslerinde ve sohbetlerinde bulunup Mevlevî yolunda yetişti. Sonra Edirne Mevlevîhânesi şeyhliği verildi. Elli iki sene bu hizmeti yapıp, insanlara İslâmiyeti öğretti. 1734 (H.1147) senesinde Edirne’de vefât etti. Osmanlı sultanlarından Dördüncü Mehmed Han, Sultan İkinci Süleymân Han, Sultan İkinci Ahmed Han, Sultan İkinci Mustafa Han ve Sultan Üçüncü Ahmed Han onun sohbetlerinden istifâde etmiş ve feyiz almışlardır.

 

Bir sohbetinde Mesnevi’den naklen buyurdu ki:

 

Ele geçen şeyin tadı, tuzu, değeri oraya varmak için çekilen yol zahmeti kadardır. Çölün tozunu yutmayan, dilini dudağını çöl güneşinde çatlatmayan zemzemin lezzetini bilemez, ömür boyu hayalini kurmayan Kâbe’nin kadrini tartamaz. O hâlde önce yan ki su seni kandırsın, acık ki ekmek damağında bir lezzet bıraksın. Özle ki bulduğunda gerçekten bulmuş olasın.

 

Herkesin bağışı cömertliği nisbetincedir. Mal cömerdine yakışan malından mülkünden vermektir. Bu cömertlik başkaları katında makbuldür ama âşıklar yanında değil. Hak yolunda Ömer çok cömerttir ama o cömertlik Hazreti Ebu Bekir’inki yanında aza döner. Ey cömert, ne kadar versen âşıkla yarışamazsın!

 

Ey ten mülküne dört elle sarılan ahmak! Belkıs’tan ibret al da o mülkü Süleymanın yoluna ser. Hiç Süleyman olan seni karşılıksız bırakır mı? Onun mülkü nerede seninki nerde! Sen toprak verirsin, onun karşılığı ise inci mercandır. Lakin Süleyman’ın üzerinde de bir Süleyman var. Süleyman da o kapının naçiz bir bendesi. Süleyman da, sen de senin sandığın her şey de zaten onundur. O hâlde sen tenini canını onun yolunda toprak eyle, başını onun eşiğine koy. Ta ki sana ölümsüz bedenler ve başlar ihsan etsin.

 

Bir şey küpte olsun da nehirde bulunmasın mümkün mü? Evde bulunup da şehirde bulunmayan ne vardır. Küp bu dünyadır, nehir ise kalp. Bu dünya dar bir hücredir, gönlün ise şaşılacak şeylerle dolu bir şehir. Sen küpteki kokmuş suya susamışsın, oysa ondan çok daha tatlısı ve fazlası gönül ırmağında. Evde görüp gözünü aldırdığın şeyler şehrin sanatkârları tarafından yapılmıştır. Git de çarşıda onun çok daha güzellerini gör. Hasılı dışarıda lezzet adına her ne varsa gönülde onun çok daha iyileri mevcut. O hâlde dudağını testiden değil o nehirden kandır. Bu dar hücrede gönül eğleme o sonsuz şehirde gezin…


Comments are closed.