Dünyanın incisi İstanbul’da yaşamak…

 

 

 

Seyyid Abdülhakîm Arvasî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “İstanbul’un kulübesi, Anadolu’nun köşkünden evlâdır…”

 

 

Geçen sene, 08 Ekim 2023 Pazar günü, “İhlâs Vakfı Emîr Sultân Yurdu”nun organize ettiği, “Baba-oğul, dede-torun İstanbul seyâhati” yapıldı. O zaman, Avrupa yakasında, Ayasofya-i Kebîr, Sultân Ahmed, Yeraltı ve Arab Câmileri, Mehmed Emîn Tokâdî Türbesi, Kaşğârî Câmii, Eyyûb Sultân Câmi ve Türbesi gibi mekânlar ziyâret edildi.

 

Bu sene de, yine “İhlâs Vakfı Emîr Sultân Yurdu”nun organizesiyle, 29 Eylül 2024 Pazar günü, yine aynı isimle “Baba-oğul ve dede-torun İstanbul gezisi” yapıldı. Bu defa, Beşiktaşlı Yahyâ Efendi’nin ziyâretiyle başlayan gezi, Abdül-Fettâh-ı Akrî Bağdâdî ve Azîz Mahmûd Hüdâî türbelerinin ziyâretleriyle devâm etti. Büyük Çamlıca Câmii ve İslâm Medeniyetleri Müzesi de ziyâret edilen mekânlar arasındaydı.

 

Malûm olduğu üzere, İstanbul hakkında, onlarca-yüzlerce kasîde, gazel, şiir, şarkı, türkü söylenmiş; kitap ve makâle yazılmış; pekçok araştırma yapılmıştır.

 

Meşhûr Osmânlı şâirlerinden “Şâir Nedîm” demiştir ki: “Bu şehr-i Stanbûl ki/bî-misl ü behâdır;/Bir sengine yekpâre/Acem mülkü fedadır.”

 

Dârul-fünûn müderrislerinden Seyyid Abdülhakîm Efendi (rahmetullahi aleyh):

 

“İstanbul’un kulübesi, Anadolu’nun köşkünden evlâdır” demektedir.

 

Onun talebesi merhûm Sultânüş-şuarâ Necip Fâzıl Kısakürek de: “Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyâr” demiştir.

 

Türkmenlerin de bir atasözleri var:

 

“İstabul’u görmegen, âleme gelmegen” [İstanbul’u görmeyen, dünyâya gelmemiş sayılır] diyorlar.

 

Bilindiği üzere, İstanbul’un hemen her köşesi, târihî ve turistik özelliklere sâhiptir. Hepsini saymak, âdetâ mümkün değildir… Türkiye gazetesi ile promosyon olarak verilen “İstanbul Evliyâları” isimli 2 cildlik eserde [478 + 478 sayfa] (77 + 107 = 184 biyografi) var; orada İstanbul’da yatan pekçok Sahâbe, Ulemâ ve Evliyâ türbesi zikredilmiştir.

 

Peygamber Efendimiz, İstanbul’u fethedecek kumandânı ve orduyu, asırlar öncesinden müjdelemiştir. Bu müjdeye lâyık olabilmek için, milyonlarca Müslümân, İstanbul yollarına düşmüştür. [İstanbul’un fethini müjdeleyen hadîs-i şerîf hakkında, M. Ü. İlâhiyat Fakültesinden emekli bir hadîs profesörü arkadaşımız, Ahmed İbn-i Hanbel hazretlerinin “Müsned”i, Ebû Abdillah el-Hâkim en-Neysâbûrî’nin “el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn”i, İmâm Buhârî’nin “et-Târîh”i başta olmak üzere, 19 kaynak zikretmiştir. İstanbul Üniversitesi İlâhiyât Fakültesindeki diğer bir hadîsçi meslektâşımız ise kaynakları 24’e ulaştırmıştır.]

 

İstanbul anılınca, hemen hâtıra Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî (Eyüp Sultân) ve Peygamber Efendimizin süt kardeşi Şeybetü’l-Hudrî gibi Sahâbe-i kirâm gelmektedir.

 

Yine, Murâd-ı Münzevî, Mehmed Emîn Tokâdî, Abdülfettâh-ı Akrî, Azîz Mahmûd Hüdâyî, Sünbül Sinân Efendi, Merkez Efendi, Beşiktâşlı Yahyâ Efendi (kaddesallahü esrârehümül-aliyye) gibi nice büyük zâtlar da hâtıra gelmektedir.

 

Kezâ, 29 Osmânlı Sultânı, Vâlide Sultânlar, Şehzâdeler, Hanım Sultânlar, pekçok Sadrazam ve Vezîrler, daha birçok meşhûr zât İstanbul’da yatıyor.


Comments are closed.