Düşman askeri çürümüş bir kütük gibi böğürerek yıkıldı!

Düşman askeri çürümüş bir kütük gibi böğürerek yıkıldı!




Nene Hatun, burnundan derin, derin soluyarak düşman askerine doğru ilerler. Çılgına dönmüştür.

 

Abdullah Dede:

-Nasıl olursa şehitlerden birini kocasına benzeten Nene Hatun’un gözleri büyür, sendeler. Kendini toparlayarak iyice yaklaşır. Kocası olmadığını anlayınca koşarak uzaklaşır. Düşmana saldırır yine… Muharebenin kızıştığı, can pazarı yaşandığı bir ortam. Nene Hatun’un gözleri her halükârda kocasını arıyor. Sağa sola bakınırken yerde upuzun uzanmış yatan birini görür. “O mu yoksa! Aman Allah’ım! Yiğidim. Evimin direği efendim benim!” der koşar. Düşman saflarının arasında iri bir vücut yerde upuzun yatıyordur. Elli, altmış adım kadar kendisinden uzaktadır. Bir düşman askeri süngüsünü bu yerde yatan vücuda durmadan, hınçla, nefretle saplar durur.

Nene Hatun, burnundan derin, derin soluyarak ona doğru ilerler. Çılgına dönmüştür. “Pis kâfir! Alçak şimdi ben sana gösteririm. Allah!” deyip koşarken ayağı bir taşa takılıp düşer, yuvarlanır. Yüzü gözü kanlar içinde kalır. Evden çıktığı andan beri elinden bırakmadığı nacağı da savrulur. Can havliyle zaman kaybetmeden nacağını kaptığı gibi ayağa kalkar. Koşacağı tarafa bakıp korkuyla bağırır; “Uruslaaar, Ermenileeer! Yiğidimden, erimden ne istediniz? Sana nasıl kıydılar?!. Vay başıma gelenler!” dedi inledi ama nafile… Gözü yerde yatandaydı haykırır sesini kimsecikler duymadı bile. Az önce gördüğü azman bir kâfir askeri, eline kasaturasını almış, şehidin başını gövdesinden ayırmaya çalışmıyor mu?

Nene Hatun, bütün kuvvetini toplayıp “Allahü ekber! Allahü ekber!” diyerek yaydan fırlamış bir ok gibi koştu. Bir hamlede keferenin iki küreği arasına keskin baltayı indiriverdi. Düşman askeri çürümüş bir kütük gibi böğürerek yıkıldı oracıkta. Bu hadiseye şahit olan Osman Bedreddin, kılıcını sallayarak avazı çıktığı kadar bağırdı: “Yiğit bacım gazan mübarek olsun!” Bu nara o kadar müthiş, o kadar tesirli, o kadar yanıktı ki… Duyan dönüp, dönüp bir daha o tarafa bakıyordu. Nene Hatun’un aklı fikri yerde uyur gibi yatandaydı. Sanki gülüyordu şehit. Pembeleşmiş açık anlı boncuk ter birikmiş adeta nur saçıyordu. Önce kocası sandığı bu şehit hiç de bu tarafların insanına benzemiyordu. Neden sonra; “Allahü ekber… Bu deli, kocam değilmiş! Bu aslan parçası kocam değil! Kocam değil!” diye söylendi durdu kendi, kendine. Durmasıyla birlikte inanılmaz bir şey daha gördü.

Osman Bedreddin Efendi şehide iyice yaklaşmıştı. Yerinden göğe kadar yükselen yeşilden bir nur, gözleri kamaştırıyordu. Bu harikulade hâli görünce büyülenir âdeta. İyice şaşırır. Hadiseyi Osman Bedreddin ve Nene Hatun’dan başka hiç kimse görmemişti. Herkes kaçan düşmanı kovalama ve eşini dostunu bulma telaşındaydı.

 – Her şey böyle yerlerde ortaya çıkıyor dede.

 – İmtihan yerleri bu harp meydanları kızım. Yalnız Osman Bedreddin’in sesi dalga, dalga vadiyi dolduruyordu; “Yüzün ak olsun ey kahraman yiğit dadaşım!” Sonra Nene Hatun’a doğru koşarak; “Nasıl gördün mü dadaşımı? Ha gördün mü? Gördün mü?” deyince Nene’den bir ses çıkmaz.  DEVAMI YARIN

Comments are closed.