Elif, hızlı hızlı kürsüye doğru yürürken Ali, pek şaşırmıştı!..

Elif, hızlı hızlı kürsüye doğru yürürken Ali, pek şaşırmıştı!..




“Benim sizden bir ricam var, babamın yaşadıklarını anlattığımda kimse alay etmesin…”

 

Nuri öğretmen yanına yaklaştı, kulağına; “Hadi Ali’m. Herkes sana bakıyor” deyip cesaret vermesiyle bir alkış koptu, bir alkış… Ok yaydan çıkmıştı ve dönüşü olmayan bir noktaya gelmişti Ali. Utangaçlığını atmasına yardımcı olmaya çalışan Albay:

 – Gel bakalım Ali. İşte bak babanın kahramanca çarpıştığı takım şu anda karşında… Babanın silah arkadaşlarına bir hoş geldin demeyecek misin?

Ali, hiçbir şey demeden tembihli gibi albayın yanına gidip elini öpünce bir alkış daha koptu ki, yankılandı her taraf. Ali, tabiatı icabı yüzü ter, yanakları al al kızarmıştı. 
Sıkılarak, utanarak zar zor sesi duyuldu…

 – Hoş geldiniz, diyebildi ama karşılığı büyük bir alkış olarak geri döndü. Bu arada kendini iyice toparlamış, mikrofona ve kalabalık karşısında olmaya da epey alışmıştı. Yine albayın müşfik sesiyle kendine geldi Ali.

 – Şimdi de kahraman bir babanın oğlu olarak bir şeyler söyle bakalım.

 – Benim sizden bir ricam var, babamın yaşadıklarını anlattığımda kimse alay etmesin. Onlar çok zor şartlarda mücadele etmişler. İşte elimdeki şu düğmeyi görüyor musunuz? Bu düğme babamın ceketinden kalan tek hatıra… Peki niçin mühim? Yakından bakan arkadaşlarım gördüler. Düşman mermisi tam bu düğmeye çarparak vücuduna girmemiş geri düşmüş. Babam da ölmemiş. Merminin izleri hâlâ görünüyor. Bu harikulade bir hadise. Bir kurşun düşünün koca bedende gelip bir düğmeye isabet ediyor ve öldüremiyor. Bunu şimdiki arkadaşlarımız anlayamıyor, inanmıyor. Babamı tanıyor musunuz? Adını hiç duydunuz mu?

 – Bu askerler belki adını duymuşlardır. Ama babanı görmediler. Sadece yaptıklarını biliyorlar. Ancak ben biliyorum bu düğmenin babana ait olduğunu niye sordun?

 – Hiiç!.. Yalnızca bazı arkadaşlarım babamla alakalı anlatılanlara inanmıyorlar da onun için sordum albayım… 

 – Olur mu hiç inanmamak Ali… Bak babanın birlikte harp edip savaştığı, kahramanca bayrağımızı dalgalandıran takım burada. Askerlik yapanlar babanın yaptıklarını duymuşlar. Bu sebeple de sizi bulunduğunuz okulu ve babanı ziyarete gelmişler. Sonra sana inanmayan kimse yok köyümüzde. Bekle az sonra bunu sen de anlayacaksın.

 – Sağ ol albayım! Oturabilir miyim?

 – Tabii geç yerine…

 Ali; derinden soluyarak yerine koştu. Arkadaşlarının “Aferin Ali, çok hoş konuştun, tebrik ederiz” demelerini duymuyordu bile. Albayın konuşmasıyla yine bir sessizlik oldu. 

 – Aziz misafirler, toplantıya son vermeden önce öğretmen bey benden bir ricada bulundu. Bir kızımız sizlere şiir okuyacak.

 Elif’in elinde bir kâğıt kıpır kıpırdı, yerinde duramıyordu. Bütün gözler bu sefer de Elif’in üzerine toplanmıştı.

 – Şimdi onu buraya çağırıyorum… Hadi Elif gel bakalım şiirini oku…

 Elif, hızlı adımlarla kürsüye doğru yürürken Ali, pek şaşırmıştı. Yanındaki arkadaşına bakarak kendi kendine “Elif mi?” dedi, nasıl bir şiir okuyacağını merak ederek ve pürdikkat bekledi.

Gözü üzerindeydi. Bir siyah parlak önlük giymiş, eteği uzunca, sonra o sarı saçlarının üzerine kocaman kelebek gibi beyaz kurdele takmıştı. “Kavgacı kız, sen zaten kızgın bakışlı, bronz tenli, erkek endamlı öfkeli, kendini beğenmiş bir kızsın, bu baharın başında nedir o parlaklara bürünerek, şiir okumak?” dedi içinden.

DEVAMI YARIN

Comments are closed.