Emirlere uymak ve günah işlememek…

Emirlere uymak ve günah işlememek…



Hubb-i fillâh, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-i fillâh, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir.

 
 

Mahmûd bin Ali İsfehânî hazretleri, İran’da yetişen fıkıh âlimlerinin büyüklerindendir. “Kâdıyy-ül-İsfehânî” diye meşhurdur. 585 (m. 1189)’da İsfehan’da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:

Müslüman olsun, kâfir olsun, hiçbir insanın malına, canına ve ırzına, nâmusuna dokunmak, câiz değildir. İslâm memleketinde yaşayan kâfirler ve başka memleketlerden gelen kâfir tüccârlar, kendi dinlerinin îcâplarını yapmakta, ibâdetlerini yapmakta serbesttirler. İslâmiyet, kâfirlere de, bu hürriyeti vermiştir. Müslüman, Allahın emirlerine uymalı, günah işlememelidir. Hükûmetin kanunlarına karşı gelmemeli, suç işlememelidir. Fitne çıkmasına sebep olmamalıdır. Müslümanlara ve kâfirlere her yerde iyilik yapmalı, herkesin hakkını gözetmelidir. Hiç kimseye zulüm, işkence yapmamalıdır. Müslümanlığın güzel ahlâkını, şerefini, her yerde herkese göstermeli, her milletin İslâm dînine sevgili ve saygılı olmasına sebep olmalıdır.

Dargın olana, üç günden önce gidip barışmak, daha iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsaade edilmiştir. Daha sonra günah başlar ve gün geçtikçe artar. Günahın artması, barışıncaya kadar devam eder. (Esselâmü aleyküm) diyene on sevap verilir. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah diyene yirmi sevap verilir. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah ve berekâtüh diyene otuz sevap verilir. Cevap vermekte de böyledir. Üç günden fazla dargın duran kimse, şefaat olunmazsa, affolunmazsa, Cehennemde azap görecektir.

Günah işleyene, ona nasihat olmak niyeti ile hicr eylemek, câizdir, hattâ müstehabdır. Allahü teâlâ için darılmak olur. Hadis-i şerifte, (Amellerin, ibâdetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillâh ve buğd-i fillâhdır) buyuruldu. Hubb-i fillâh, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-i fillâh, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma sordu: Benim için ne yaptın? dedi. Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikreyledim, deyince, Allahü teâlâ, namaz, sana burhandır. Kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana rahatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın? buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca, Yâ Mûsâ! Dostlarımı sevdin mi? Düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdetin, hubb-i fillâh ve buğd-i fillâh olduğunu anladı.

Comments are closed.