Eski ve şimdiki zamana dair -2-

Eski ve şimdiki zamana dair -2-



Bir diğer değineceğim husus çocukların ve gençlerin hâl ve hareketleri konusunda. Dışarıdan iki gencin muhabbetine şöyle bir kulak verin bakalım konuşmaları Müslüman Türk gencine yaraşır şekilde mi? Gençlerin manevi bir zırhla büyümeleri de yine ebeveynlerin elinde değil midir? Tabii anne ve baba da kendilerini genel kültürümüz örf anane ve inancımız doğrultusunda hayat yaşamaya adarlar ise çocuklarını da o yönde destekleyebilirler.

Eğer günümüz ebeveynleri güzel dinimizin emirlerini çocuklarına öğretmeye ne bileyim bir yabancı dil eğitiminden, bir bale kursuna göndermekten vb. sosyal etkinliklerden daha önem vermeyi bırakın onlar kadar önem verseydi şimdiki çocukların tavırlarından bu derece şikâyet etmez ve geçmişle karşılaştırma yapamazdık.

Şöyle genel bir çerçeveden bakacak olursak her şeyin zincirleme birbirine bağlı olduğunu görürüz. Maneviyattan güç almış anne ve babalar ve onların yetiştirdiği dinine diline tarihine bağlı çocuklar güçlü Türk devletinin de sigortasıdır. Uzaklarda ya da başka yerlerde aramaya lüzum yok kendi tarihimize bakmak yeterlidir. Dünyanın en büyük ve güçlü imparatorluklarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu’ndaki aile ve toplum hayatı bize olması gerekeni gösterir. Neden uzun yıllar ayaktaydı Osmanlı? Neden Osmanlının kurduğu eğitim müesseselerinde çocuklar ve gençler daha duyarlı ve muntazamdı? Bunun sırrı yukarıda belirttiğim üzere evde okulda işte ve devlet eğitim müesseselerinde çocuklara din, dil ve tarih konusunda bilgilerin tam verilmesiydi. Aile yapısının ve komşuluk ilişkilerinin sürdürülebilmesiydi. Dinini bilen ve yaşayan, komşuluk hak ve hukukuna saygı duyan ailelerin çocukları da birbirine bu şekilde saygılı olurdu. Huzur ve mutluluk da beraberinde gelirdi.

Aslında biz öyle örnek bir devletin torunlarıyız ki keşke onları önümüze koyarak hayat yolunda ilerlesek ve görsek ki huzur, mutluluk, bereket nasıl yağmur olup yağacak köhnemiş yüreğimize…

              Z. E.

 

 

 

 

ŞİİR

 

   Malazgirt Zaferi

 

”Zaferin özüdür dua

Cihada Besmele Cuma”

Buharalı Muhammed

Böyle dedi Sultan’a

Sultan Alparslan Gazi

Tuttu hemen bu sözü

Kumandan ve ordusunu

Topladı bir meydana

”Çalsın kösler, çalsın mehter

Cihad aşkına erenler

İslam dini için sizler

Söz veriniz şimdi bana

”Biz çok temiz bir milletiz

Bid’at nedir bilmeyiz

Hep Allah Allah deyiniz”

Getiriyor heyecana

Mücahitler korku saldı

Tekbir getirdi, kös çaldı

Gece boyu hep ok attı

Fırsat vermedi düşmana

Sultan Alparslan sessizce

İbadet etti o gece

Secdeye kapandı yere

Dualar etti Rahman’a

”Yârâb ism-i şerifin içün

Habib-i Kibriyân içün

Dört Büyük Halife’n içün

Yalvarı yakarı sana”

Ölümü, kabri düşündü

Müezzinleri dinledi

Sabahleyin fecr vakti

Büktü boynunu Yezdân’a

”Allahü ekber”le ordu

Sünnet kılıp farza kalktı

Rükûdan secdeye vardı

Bir dağ yıkıldı meydana

Cuma kılmak ve şehid olmak

İki bayramı yaşamak

Bu zevki her zaman tatmak

Nasib olmazdı insana

Cuma namazı kılındı

Alparslan ak kefen giydi

Kıbleye yere kapandı

Ve yalvardı Yaradan’a

Orduya döndü: ”Beylerim,

Yiğitlerim, Gazilerim

Sırtımda şu giydiğim

Artık kefen olsun bana”

Gaziler hep bir ağızdan

Duydukları yüksek hazdan

Ve temenniyle niyazdan

Sonra daldılar düşmana

Hak teâlânın izniyle

Bu Malazgirt Zaferi’yle

Açıldı kapılar bize

Hamd Rahmân’a, şükr Sultan’a

                           Rıdvan Üzel

 

 

UNUTULMAZ ZAFERLER

 

30 AĞUSTOS ZAFERİ

Türk tarihinde ağustos ayı, büyük zaferlerin kazanıldığı bir aydır. İstiklâl Savaşı’nda da, 26 Ağustos 1922 sabahı Afyon’da başlayan Türk Ordusu’nun taarruzu ile 30 Ağustos’ta düşmanın esas kuvvetleri Dumlupınar’da yok edildi. Yunan başkomutanı Trikopis de esir alındı. 9 Eylül’de Türk Ordusu’nun İzmir’e girmesi ile yurdumuzun batısı Yunanlılardan kurtuldu. Bu savaşta bizim kaybımız 10 bin, Yunan tarafının kaybı ise, 100 bin kadar asker oldu.

Comments are closed.