Geçmiş/gelecek/şimdi -2-

Geçmiş/gelecek/şimdi -2-




Cahilizm duvardır. Ve derinlik yanılsamasına aldananlar, ileriye doğru her hamle yaptıklarında kafalarını duvara çarpar. Çevremiz durmadan duvara çarpıp kafalarını kanatanlarla dolu, hâlâ akıllanmayanlarla.

İhtiyar bize zamanın geçtiğini gösteriyor ama biz dijital çağın derinliksiz ve geçmişsiz parlak yüzeylerinde onları “gerçek” diye izliyoruz. İhtiyar şimdinin ve imgesinin çoktan geçtiğini ve seyrettiğimiz imgenin bir art imge olduğunu biliyor. Art imge, uzun süre bir imgeye maruz kalanların, imge ortadan kalktığında onu görmeye devam etmeleridir.

Yerimizden kalkabilseydik imgenin bir yanılsama, duvarın ise gerçek olduğunu fark edebilirdik. Ve yürüyebilseydik, sokakları ve sokakların denizlere açıldığını keşfedebilirdik. Yürüyebilseydik, bastırılmış olan geçmişin gizil, potansiyel kuvvetlerini açığa çıkarabilir ve mevcut olanı değiştirebilirdik. Denizleri kucaklayabilirdik.

Tüm bunlara ilave olarak; mesafelerin kalktığı ve içli dışlı olduğumuz zamanlar. Artık birbirimizden saklımız gizlimiz yok. Hadi biz birbirimizi tanırız da, bizi bize bırakmayan dijital sisteme ne demeli? Sosyal medyadaki striptiz şovlar, gece kulüplerinde sergilenenleri aratmıyor. Bedensel ve zihinsel örtülerin birer birer atıldığı, hayatların her anının ulu orta sergilendiği şovlar gençliği korumakla görevli olanları hiç endişelendirmiyor!..

Bir zamanlar mecburen soyunurduk. Muayene sırasında tıp etiğine bağlı hekim karşısında soyunduğumuzda, çıplaklığımızın hekimle aramızda kalacağını bilirdik. Mahrem olanı paylaşmak, sözleşmeye bağlıydı. Biz bedenimizi açacak, hekim de bizim iyi hissetmemizi sağlayacaktı. Karşılaşmalarımızı kendi başımıza örgütleyemediğimizden, bedenimizin doğasıyla uyuşmayan, gücümüzü azaltan ilişkilere giriyor ve kendimizi kötü hissediyorduk. Ve karşısına, tüm niteliklerinden soyunmuş bir öz cevher olarak çıkmalıydık. O da, bir karşılaşmalar alanı olan bu özümüzü yeniden, tabiatına uygun olarak biçimlendirecekti. Biçimlendirilmeye alışmıştık. Ama şimdi? Sosyal medyada “mahrem” bile birçoğunda geçmişte kaldı. Yazık!..

         Sosyolog/Erdi Han

 

 

ŞİİR

 

     UYANIK BÜYÜ!

 

Anneden başladı bu ninni bizde

Uyu yavrum uyu uyu da büyü

Salladılar sonra beşikte dizde

Uyu çocuk uyu uyu da büyü

 

Kapıdan çıkınca sokağı gördük

Çelik çomak, topaç, çemberi sürdük

Bir tek o zamanlar biraz özgürdük

Oyna çocuk oyna oyna da büyü

 

Okula başladık fidan gibiydik

Sahip çıkan yoktu sanki sebildik

Kalıba koydular hemen eğildik

Eğil çocuk eğil eğil de büyü

 

Nasihattir sana söyledim sözü

Uyuttular bizi açmadık gözü

Üstüne rehavet çökse de bazı

Uyuma sen oğlum uyanık büyü

 

         Osman Ercan-Elâzığ

 

 

SAĞLIK OLSUN

 

SOĞAN: Soğanı dilimleyip yatak ucunuza koyduğunuz zaman ne olur biliyor musunuz?

1) Şöyle birkaç soğan dilimlerini bir tabağa yerleştirerek yatak başınıza koyduğunuzda ve odanızın kapısını kapattığınızda (kapıyı kapatmayı unutmayın) sabaha kadar solunum yollarınızın açıldığını göreceksiniz. Sinüslerinizin rahatladığını hissedeceksiniz…

2) Soğanı lapa hâline getirip göğsünüze sürerseniz, balgam attırıcı olduğunu göreceksiniz. Dahası kabızlığınıza da iyi geldiğini göreceksiniz.

Ayak sinir uçlarımızda 7 bin tane sinir ucu olduğunu biliyor musunuz? İşte soğan dilimlerini romatizma ağrılarının olduğu yere, ya da ayağınızın altına yerleştirip bir gazlı bez ile veya çorapla sarıp o şekilde uyuduğunuzda hem vücudunuzun dinlendiğini hem de ağrılarınızın geçtiğini göreceksiniz.

Sağlığınızla ilgili uygulamalarda doktorunuza danışınız.

Comments are closed.