Günâhların hepsi, Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan büyüktürler. Fakat bâzısı, bâzısına göre küçük görünür.
Dînimizde mühim bir kâide vardır: Farzları yapmamanın günâhı, harâm işlemek günâhından daha çoktur. Harâmdan sakınmanın sevâbı da, farzı yapmanın sevâbından kat kat çoktur.
“Günâhların hepsi, Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan büyüktürler. Fakat bâzısı, bâzısına göre küçük görünür. Meselâ, yabancı kadına şehvetle bakmak, zinâ yapmaktan daha küçüktür… Bir küçük günâhı yapmamak, bütün cihânın nâfile (farz ve vâcib olmayan) ibâdetlerini yapmaktan daha sevâbdır. Çünkü nâfile ibâdet farz değildir. Günâhlardan kaçınmak ise, herkese farzdır.” (Mevlânâ Muhammed Rebhâmî, Rıyâdun-nâsıhîn)
“Ekber-i Kebâir (Kebâirin en büyüğü)” şeklinde bir terim vardır ki, “büyük günâhların en büyüğü, en büyük günâh” demektir. Peygamber Efendimiz bir defasında:
“Size büyük günâhların en büyüklerini haber vereyim mi?” buyurmuş ve bunu üç kerre tekrâr etmişti. Biz: “Evet” deyince, “Allah’a şirk koşmak, anne ve baba haklarına riâyetsizlik ve câna kıymak” buyurmuştur. Bu sırada dayanmış durumda idi, yere oturup: “Haberiniz olsun! Yalan söz ve yalan şâhidlik” dedi ve bunu o kadar tekrâr etti ki; biz, “keşke, kesse artık “ temennîsinde bulunduk. [Buhârî, Müslim, Tirmizî]
Yine Peygamber Efendimiz, “Helâk edici 7 günâhtan sakının…” buyurmuş ve bazı büyük günâhları saymıştır.
“Ekber-i kebâir (en büyük günâh): Şirk (bir şeyi, Allahü teâlâya ortak etmek), katil (adam öldürmek), anaya-babaya karşı gelmek ve yalancı şâhidlik yapmaktır.” (Sahîh-i Buhârî)
“Hanefî mezhebinde; namazı özürsüz kazâya bırakmak ekber-i kebâirdir. Bu çok büyük günâh, her namaz kılacak kadar boş zaman geçince, bir misli artmaktadır. Çünkü, namazı boş zamanlarda hemen kazâ etmek de farzdır.” (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî)
Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki:
“Günâhın keffâreti pişmânlıktır.” (İhyâu Ulûmid-dîn)
“Büyük günâhlardan kaçınmak şartıyla, beş vakit namaz ve Cum’alar, aralarındaki küçük günâhlara keffârettirler.” (İhyâu Ulûmid-dîn)
Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki: “Nefse sükûnet ve kalbe ferahlık veren iş, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecân veren iş de günâhtır.” (Mektûbât-ı Ma’sûmiyye)
“Gizli yapılan günâhın tövbesini gizli yapınız! Açıkça işlenen günâhın tövbesini ise açıkça yapınız! Günâhınızı bilenlere, tövbenizi de duyurunuz.” (Kimyâ-yı Seâdet)
Allahü teâlâ müntekîmdir; O’nun; zâlim, inadcı ve kibirli (büyüklenen) kimseleri şiddetli bir azâb ile cezâlandırmasına “İntikâm” denilir. Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde (meâlen) buyurdu ki:
“(Yâ Muhammed!) Biz senden önce, kendi kavimlerine (nice) Peygamberler gönderdik de, (o Peygamberler) onlara (helâl ve harâmı bildiren, hak Peygamber olduklarını isbât eden apaçık) delîllerle geldiklerinde, kavimleri onları yalanladılar. Fakat (îmân etmedikleri için), biz, o günâh işleyenlerden intikâm aldık…” (Rûm sûresi, 47)
“Vaktâ ki (Fir’avn ve kavmi inâd ve isyân ederek) bizi gazablandırdılar (kızdırdılar). Biz de kendilerinden intikâm alıp, hepsini birden (denizde) boğarak helâk ettik.” (Zuhruf sûresi, 55)