Hayatı anlamak için yolcu gibi yaşamalı -2-

Hayatı anlamak için yolcu gibi yaşamalı -2-




 

Kapitalizm öyle bir şey ki önce kadını çalışmalısın diye dışarı çıkartır, sonra iş yerinde tutunma için kazandığını; giyim, kozmetik, gezme tozma, hazır yemeklere, çocuğuna baktırmak için bakıcıya harcatır. Çocuğun eğitimine destek veremediği için özel okula harcar, özel okul maliyetinden dolayı birden fazla çocuğu olsun istemez ve sonunda gelen gider. Peki kim kaybeder? Kadın; zamanından, bedeninden, ruhundan kaybeder. Çocuk; kardeşliği kaybeder. Erkek eşini ve çocuğunu kaybeder. Yani hepsi kaybeder, aile kaybeder. Ve tabii ki toplumun çekirdeği kaybedince, büyük resimde insanlık kaybeder, düşünüp katma değer sağlayabilecek potansiyele sahip yaratılanların en üstünü, bir döngü içinde deney faresi gibi koşar durur. Sahte tatmin duygularıyla kazanır ve harcar. Bu durum bir süre sisteme yaradı ama artık insan kendini ve dünyayı da tüketmeye başlayınca kapitalizmden fayda gören kesimlerde zarar görmeye başladı. Ayrıca teknolojinin gelişmesiyle insan için basit kalabilecek işler teknoloji ile yapılabilecekti, bu yüzden insan gibi yaratılanların en üstünü olan varlığı getir- götür, aç-kapa gibi düşünce gerektirmeyen işlerde heba etmek mantıklı olmayıp potansiyel kaybı demekti. İnsanın düşünmesi, gelişmesi ve yeni şeyler üretmesi gerekiyordu. Bu yüzden vahşi kapitalizmin ve sonsuz tüketme arzusunun ortadan kalkması gerekiyordu. İnsanlar tükettikleriyle değil, ürettiği düşünsel çıktılarla değer kazanması gerekiyordu, eskiden olduğu gibi. İşte tüm bunları yapmak için korona görevlendirildi, korona sosyal hayattaki değişime katkısıyla beraber dünyaya temizliği, sosyal mesafeyi, bağışıklık sistemini geliştirmeyi de öğretiyor, yani daha sağlıklı olmak için gerekenleri. Sonuca baktığımızda sağlıklı, daha az hastalanan, daha çok düşünen, daha çok üreten bir insan olma yoluna gidiliyor. Yani aslında bedenen ve zihnen süper insanlar bu yolla geliştiriliyor. Yani bilim kurgu filmlerinde veya fütüristlerin tahminleri gibi ”ölümsüzlük”, daha ”uzun ömür” gibi özellikleri ön görülen süper insan, özüne ve basite dönerek zaten süper olan beynini ve kalbini doğru kullanarak süper olma yoluna giriyor. Yaratılanların en üstünü olan sıfatın hakkını verecek şekilde ve yönde çalışmaya başlıyor.

Kapitalizmle beraber manevi yoksunluk, materyalizm ve hatta sadece özel okula gönderemeyeceği için bile evlilikler ve çocuk sayısı azaldı, nüfus yaşlandı. Nüfusun arttığı yerler daha çok, az gelişmiş bölge ve ülkelerde oldu. Bu da zaten düşünce gerektirmeyen işlerde çalışacak bir kesimdi ve yeniliğe katkısı çok düşük olacaktı.  Bu, sistemin de işine gelmeyen bir durumdu, çünkü yeni nesilde düşünmeyen, sürü gibi hareket eden, hepsi birbirine benzeyen, özgünlükten yoksun bir topluluk olarak geliyordu.

           Fehim Düzgün-İstanbul

 

 

ŞİİR

 

TÜRKİYE’M/NİSAN GÜNEŞİ

 

Nisan yağmuru var da,

Nisan güneşi yok mu?

Gazetem ilkbaharda,

Bir güneş gibi doğdu.

 

Zulmet bulutlarını,

Dağıttı senelerce,

Hidayet nurlarını,

Yaydı hem on binlerce.

 

Allah yâr bize deyip,

Çıktılar ki bir yola,

Gece gündüz demeyip,

Vermediler hiç mola.

 

Hizmette sınır yoktu,

Hem dine hem millete,

Gayret, ticaret boldu,

Erişildi rahmete.

 

Çok da kışlar yaşandı,

Çekildi sıkıntılar,

Hizmete darbe için,

Oynandı senaryolar.

 

Rabbim elinden tutar,

Cömertlerin, garîbin,

Elbet düzlüğe çıkar,

Hizmetçisi bu DİNİN.

 

Tam da 50 senedir,

Kesintisiz yayında

Çizgisi hep millîdir,

Aşk taşır kovanında

 

Yayar Ehl-i Sünneti,

Onun Bizim Sayfası,

Uyandırır Ümmeti,

Odur dostun en hası.

 

Kavuştuk yine ona

Hamd olsun Rabbimize

Mâni olmaz korona

Nasihat eder bize

 

Çaresize dermandır

Yardıma daim koşar

Onu okuyan herkes

Gönlünde huzur yaşar

 

Doğruluk dürüstlük var

Onun yazarlarında

Daima yayın yapar

Devlet millet yanında

 

Birlik ve dirlik için

Sen de TÜRKİYE’M oku

Öğretir hayat niçin

Anlarsın açla toku

                (Garibî)

 

 

UNUTULMAZ İSİMLER

 

YAŞAR DOĞU: Olimpiyat, Dünya, Avrupa ve Balkan Şampiyonluklarını kazanmış olan Türk güreşçi ve antrenör. 1915 yılında Samsun’un Kavak ilçesine bağlı Karlı köyünde doğdu. On beş yaşındayken güreşe başladı. İlk zamanlar karakucak güreşte kendini yetiştirdi. Ankara’da askerliğini yaparken 1936’da minder güreşine geçti. 1939’da Millî Takıma seçildi. 25 Nisan 1939’da Oslo’da Avrupa Şampiyonasında ilk olarak millî oldu. Güreş hayatındaki ilk ve son yenilgisini bu şampiyonada Estonyalı Toots’a karşı aldı. Grekoromen 66 kilo ikincisi oldu. 1940’ta serbest stilde güreşerek bütün rakiplerini tuşla yendi ve Balkan Şampiyonluğunu elde etti…

Olağanüstü acı kuvvetinin yanı sıra, teknik olarak güreşmesi sebebiyle sonraki senelerde grekoromende ve serbest stilde başarıdan başarıya koştu. 1946’da Stockholm’de serbest, 1947’de Prag’da grekoromen stilde 73 kilo Avrupa şampiyonluklarını kazandı. 1948’de Londra Olimpiyat oyunlarında serbest stilde 73 kilo birincisi oldu. 1949’da serbest stilde 79 kilo Avrupa, 1951’de 87 kilo Dünya Şampiyonu oldu. 1948 Olimpiyat Oyunlarından sonra ev armağan edilen güreşçilerin profesyonel ilan edilmesi üzerine 1952 Olimpiyat Oyunlarına katılmadı. Son şampiyonluğundan sonra millî takım antrenörlüğüne getirildi. Birçok şampiyon güreşçi yetiştirdi. 8 Ocak 1961’de geçirdiği bir kalp krizi neticesinde Ankara’da vefat etti…

Comments are closed.