Ömer bin Abdülazîz hazretleri, takvâ sâhibi olup, çok ibâdet yapardı. Âhiret derdi ile zayıflardı gün be gün.
Bir dostu Onu böyle görünce;
– Ne bu hâlin? diye sordu.
Cevaben;
– Bu hâlimde ne var ki. Sen beni bir de ölümümden sonra, mezardaki hâlimi görsen, daha çok hayret edersin, buyurdu.
Arkadaşı sordu:
– Neden efendim?
Buyurdu ki:
– Çünkü görürdün ki, gözlerim yanaklarıma akmış, dudaklarım dökülüp dişlerim açık kalmış. Yüzüm gözüm cerahat ve irine bulaşmış.
Sonra karnım şişip göğsümün üzerine yayılmış. Midem, bağırsaklarım çürümüş de böceklere yem olmuş.
Sen bu hâlimi hayretle karşıladın. Mezardaki hâlimi görseydin acaba ne yapardın?
Bir gün de birine mektup yazıp;
– Kardeşim, Allahü teâlânın azâbından kork ve Onun kullarına zulmetmekten sakın, buyurdu.
Mektubun sonunda;
– Velhasıl kim Cenneti istiyorsa, Cehennemden kaçınır ve henüz ecel gelmeden ibâdete sarılır, buyurdu.
***
Bir gün de sohbetinde;
– Kardeşlerim, hesaba çekilmeden önce hesabınızı görünüz. Ölmeden tövbe edip, affınızı isteyiniz. Zîrâ kıyâmette mâzeret kabul etmezler. Tövbe için, bugünden müsâit gün yoktur, buyurdu.
Ve yine buyurdu ki:
– Kardeşlerim! Kişi, amelleriyle mahşer yerine gelir. İnsanların halleri, birbirine benzemez. Ne mutlu şu insanlara ki, çok azdır günahları. Ne yazık şunlara ki, Arş’a çıkar âh’ları…