İbâdetlerin en kıymetlisi ilim ve fıkıh öğrenmektir

Din bilgileri, dünyâda ve âhırette huzûru, saadeti kazandıran bilgilerdir.
 
İbn-i Münâvî hazretleri âlim ve evliyânın büyüklerindendir. Câmi’-us-Sagîr adlı eseri açıklayan büyük âlim Münâvî’nin oğludur. O da babası gibi âlimdi. Zamanındaki meşhur âlimlerin derslerine devam etti. Bütün hocaları kendilerinden rivâyette bulunmaya onu salâhiyetli kılıp icâzet verdiler. 1613 (H.1022) senesinde Mısır’da vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:

 

Din bilgileri, dünyâda ve âhırette huzûru, saadeti kazandıran bilgilerdir. Bunlar da iki kısma ayrılır: (Ülûm-i âliyye) yanî yüksek din bilgileri ve (Ülûm-i ibtidâiyye) yanî âlet ilmleri. Yüksek din bilgileri sekizdir: 1- (Tefsîr) ilmi. 2- (Üsûl-i kelâm) ilmi. Kelâm ilminin, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilimdir. Bu ilim, Hadîka’da açık anlatılmakdadır. 3- (Kelâm) ilmi. Kelime-i şehâdeti ve buna bağlı olan, îmânın altı temel bilgisini öğreten ilimdir. 4- (Üsûl-i hadîs) ilmi. Hadîs-i şerîflerin çeşitlerini öğreten ilimdir. 5- (İlm-i hadîs). Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ef’âl, akvâl ve ahvâlini öğretir. 6- (Üsûl-i fıkıh) ilmi. Fıkıh bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğretir. (Menâr) adındaki üsûl kitâbı meşhûrdur. 7- (Fıkıh) ilmi. Ef’âl-i mükellefîni öğretir. Yani, beden ile yapılması ve sakınılması lâzım olan emirleri ve yasakları ve mubâhları öğretir. Fıkıh bilgisi dörde ayrılır: İbâdât, münâkehât, mu’âmelât ve ukûbât. 8- (İlm-i tasavvuf), Kalb ile yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri ve kalbin, rûhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (İlm-i ahlâk), (İlm-i ihlâs) da denir.

 

Bu sekiz ilimden, kelâm, fıkıh ve ahlâk bilgilerini lüzûmu kadar öğrenmek ve çoluk çocuğuna öğretmek, her Müslümâna “Farz-ı ayn”dır. Öğrenmeyenler ve çoluk çocuğuna öğretmeyenler büyük günâh işlemiş olur. Öğrenmeye lüzûm görmeyen, ehemmiyet vermeyen ise, kâfir olur, îmânı gider. Bu üç ilmin lüzûmundan fazlasını ve öteki beş yüksek din bilgisini ve ulûm-i akliyyeyi öğrenmek “Farz-ı kifâye”dir. Kur’ân-ı kerîmden bir miktar ezberledikden sonra, fıkıh öğrenmek lâzımdır. Çünkü Kur’ân-ı kerîmin hepsini ezberlemek farz-ı kifâyedir. Lâzım olan fıkıh bilgilerini öğrenmek ise, farz-ı ayndır. Muhammed bin Hasen Şeybânî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki: Her Müslümânın harâmları, helalleri bildiren iki yüz bin fıkıh bilgisini öğrenmesi lâzımdır. Farzlardan sonra ibâdetlerin en kıymetlisi, ilim ve fıkıh öğrenmektir.

 

 

 

Vehbi Tülek’in önceki yazıları…


Comments are closed.