İslam güneşi doğunca…

Gandhi: “Batı, korkunç bir karanlık içindeyken, Doğu’da parlayan göz kamaştırıcı İslam güneşi, azap çeken dünyaya ışık, barış ve rahatlık vermiştir.” 

 

 

 

Mahatma Gandhi (1869-1948), Batı Hindistan’ın tanınmış Hristiyan bir ailesindendir. Babası, Porbandar şehrinin başpapazı idi. Çok zengindi. Hindistan’ın istiklale kavuşması için babasının ve kendi servetinin hepsini bu uğurda harcadı. Gandhi’nin gayretleri, ülkesinin bağımsızlığa kavuşmasıyla sonuçlandı. Hindistan, İngiliz sömürgesi olmaktan kurtuldu. Hindular ona (Mübarek) manasına gelen “Mahatma” ismini verdiler.
Gandhi, İslam dinini ve Kur’ân-ı kerimi dikkatle incelemiş ve Müslümanlığa hayran olmuştu. Bu hususta şöyle demektedir:
“Müslümanlar, en azametli ve muzaffer günlerinde bile, mutaassıp olmamıştır. İslamiyet, dünyayı yaratana ve Onun eserine hayran olmayı emretmektedir. Batı, korkunç bir karanlık içindeyken, Doğu’da parlayan göz kamaştırıcı İslam güneşi, azap çeken dünyaya ışık, barış ve rahatlık vermiştir. Hindular bu dini dikkatle inceledikleri zaman, onlar da İslamiyet’i benim gibi seveceklerdir. Ben, İslam dininin Peygamberinin ve Onun yakınında bulunanların, nasıl yaşadıklarını bildiren kitapları okudum. Bunlar, beni o kadar etkiledi ki, kitaplar bittiği zaman, bunlardan daha fazla olmamasına üzüldüm. Ben şu kanaate vardım ki, İslamiyet’in süratle yayılması, kılıç sebebiyle olmamıştır. Aksine, her şeyden önce sadeliği, mantıki olması ve Peygamberinin büyük alçak gönüllülüğü, sözünü daima tutması, yakınlarına ve Müslüman olan herkese karşı sonsuz sadakati sebebiyle İslam dini, birçok insanlar tarafından seve seve kabul edilmiştir… Müslümanlık, ruhbanlığı [evlenmeden bekâr yaşamak, dünyâdan yüz çevirip, insanlardan uzak yaşamak] ortadan kaldırmıştır. İslamiyet, başından beri sosyal adaleti emreden bir dindir. Hristiyanlığın birçok eksikleri olduğu için, türlü reformlar yapılmak zorunda kalındığı hâlde, Müslümanlığın ise ilk günündeki şeklinden, hiçbir şey değiştirilmemiştir.”
Fransa’nın dünyaca tanınmış ediplerinden ve devlet adamlarından biri olan Lamartine, (1790-1869), bütün Avrupa’yı ve Amerika’yı dolaşmış ve bu arada, Sultan Abdülmecid Han zamanında Türkiye’ye de gelmiştir.
Lamartine, (Histoire de Turquie=Türkiye Tarihi) adlı eserinde diyor ki:
“Hazret-i Muhammed, ortaya iki yeni itikad, iman koydu: Biri, (Tek ve ebedî varlık olan bir Allah’ın bulunduğu), ikincisi ise (Putların tanrı olmadığı) idi. Birincisiyle Araplara, o zamana kadar bilmedikleri, bir olan Allah’ı tanıtıyor, ikincisi ile de, o zamana kadar ‘tanrı’ zanettikleri putları onların elinden alıyordu. Kısaca, bir kılıç darbesi ile yalancı ilahları, putları kırıp, bunun yerine onlara (Tek Allah) inancını yerleştirdi.
Hatip, peygamber, kanun koyucu, cenkçi, insan düşüncelerini etkileyici, yeni iman esasları koyan ve yirmi büyük dünya imparatorluğu ile bir büyük İslam devleti kuran kişi: İşte Muhammed budur! İnsanların, büyüklüğü ölçmek için kullandıkları bütün ölçülerle ölçülsün; acaba Ondan daha büyük bir şahıs var mıdır? Olamaz!”


Comments are closed.