Kim akıllı, telefon mu biz mi?

Kim akıllı, telefon mu biz mi?




Bazı telefonlar vardır, dört gözle beklersiniz. Bazı telefonlar vardır, “inşallah aramaz” diye dua edersiniz. Bazı telefonlar vardır arar arar bakmak istemezsiniz, hatta yüzüne reddettiğiniz telefonlar vardır.

Hepsi telefon ve hepsi aynı mekanik ses… Ama sesi kullananlara göredir davranış. Ve maalesef genelde insanlar mecbur olduklarını aramaya, mecbur kaldıklarının telefonlarına bakmaya ancak vakit buluyorlar. O kadar yoğun veya o kadar kafası dağınık ki bu mecburi aramaların ve aranmaların dışında kimseyle görüşmeye konuşmaya vakitleri yok, zamanları yok, ruh hâlleri müsait değil.

Ve bu “yeni dünya düzeni” dediğimiz iletişim çağı görüşmelerin neredeyse tamamını telefonlara yükledi… Yüz yüze görüşme zaten can çekişiyordu şimdi bir de üstüne korana belası çıktı hepten öldü… Eh zaten yazılı ve görsel iletişimin tüm kuralları cep telefonlarında var. Zaten adına “akıllı” diyoruz… E peki bizim aklımız ne olacak? İnsani durumlarımız ne olacak? Bir arayıp hâl hatır sormaya ihtiyacımız ne olacak? Bir bardak çayını içmeye veya gelene çay ikram etmeye ayıracağımız zaman ne olacak? Bundan alacağımız pozitif enerjiyi alamadığımız için yaşadığımız bunalım ne olacak? Stres sıkıntı, kaygı ne olacak?..

Evet işte insanlar akıllarını akıllı telefonlarla yer değiştirince veya buna mecbur kalınca telefonlar arasında cebelleşip duruyor… Tüketim toplumunda herkes ister istemez kendini kurtarmanın derdine düşüyor. Benmerkezci oluyor. Eli mahkûm “kurtarınca kaçarım” hâline geliyor… Ama herkes kendine olunca kimse kendini kurtaramıyor da kaçamıyor da… Ha babam, de babam çabalıyor… Geriye genç yaşta stres topu olup çıkıyoruz… Melatonin dedikleri hormonu da gezintiye gidemediğimiz, sohbet edemediğimiz, ibadet yapamadığımız vb. için sadece yemekten gelen mutluluğa yüklüyoruz… Sonra gelsin kilolar, karaciğer yağlanmaları, vücudun serbest radikallerin istilasında kalması… Ah keşke telefonlarımız akıllı olacağına aklımızı telefonlara kaptırmasaydık… İnanın her birimizin aklı her birimize yeterdi… Şimdi hiçbirimizin aklı bu akıllı telefondan kurtulmaya yetmiyor!..

          Melek Tuğba Kadıoğlu

 

 

 

ŞİİR

 

 

     Şehrin Nefesi

 

Loş sokaklarda bir ruh

Başıboş gezen güruh

 

Lambalar mı gülümsüyor?

Yoksa yalancı bir insan tebessümü mü?

 

Bu kavşaklar yaptığımız hata misali,

Sanki geri bizi buluyor

 

Ay ışığı zar zor vuruyor

Yüksek binalar yıldızlarımız,

 

Tramvay hattında yüzen izmaritler

Yeniden yanmayı arzuluyor

 

Yollar bu dünyayı kaldıramıyor

Kaldırımlar sanki bir kale burcu

 

Karıncalar bir çekirdek kabuğu daha sırtlanıyor

Kelebekleri sorarsan onları görmeyeli çok oldu

 

Bir çiçek sıkışmış iki taş arasında

Çırpınıyor hayata tutunmak için

 

Ve biz aynı gezegenin

Farklı dünyaları

 

              Gökberk Burak Erçin

 

 

 

UNUTULMAZ KELİMELER

 

MUĞLAK: Arapça “iğlak” kelimesinden türemiştir. İğlak kapamak, örtmek, saklamak anlamındadır. Muğlak kelimesi de 1. Açık ve net olmayan, anlaşılmaz, karışık, çapraşık anlamındadır. Bir konuşmada, bir anlatımda bir açıklamada net bilgi verilmediği zaman “muğlak oldu” muğlak kaldı” gibi tanımlama getirilir. 2.  eski. Kapanmış, kapalı, kilitli anlamı da varsa da pek kullanılmamıştır. Muğlak kelimesinin çoğulu Muğlakat kelimesidir. Bu da muğlak olan kolayca anlaşılamayan netliği bulunmayan ifadeler tutum ve davranışlar anlamındadır.

Sözlükte bulunan kelimelerin şiirde, romanda, tiyatroda, şarkılarda vb. kullanılması o kelimelerin unutulmamasını sağladığı gibi dilin zenginleşmesine de katkıda bulunur.

Comments are closed.