Kırmızı tramvayını da almıştı!..

Kırmızı tramvayını da almıştı!..



Yaşlı başlı biri olan vatman hafifçe geriye dönüp “Haklısınız beyefendi” diye bakmıştı babama…

 

 

Tramvayın tatlı bir virajla eski evlerin ve Osmanlı çeşmelerinin arasından kıvrıldığı yeri gördüm mü, biletçinin “Tunus Bağııı!” diye bağırması bir olurdu.

Paşa Kapısı Hapishanesi’nin tel örgülü yüksek duvarları üzerinde nöbet tutan askerlere el sallamayı ihmal etmezdim. Doğancılar Parkı’nın önünde durduğumuzda uzaktan anneannemin ahşap evi görünürdü. Tramvay Ahmediye Yokuşu’ndan aşağıya sallanır, kolumdan çekiştiren annemin;

“- Misafirler olacakmış Anneannen de, onların yanında…” repliği sürerken, arkasından bakmaya devam ederdim…

1993 yılıydı ve babamın sağlığı çok iyi değildi. Kendisini hazır hissettiği bir bahar günü; “Hadi beni Beşiktaş’a götür” demişti… Doğup büyüdüğü Ihlamur’da tüm sokakları gezmiştik. Her köşebaşında durup içine sindirircesine bakmıştı eski evlere ve çeşmelere. Çıktığı yokuşları, kenarında oturduğu kaldırımları, tanışlarının yaşadığı evleri arşınlamıştı hatıralarının başlangıcı olan mahallesinde.

O farkında değildi ama dikkatle izlediğim yüzündeki çizgilerin arasına gizlenen sevinçlerin bir bir kanatlandığını görebiliyor, kâh hüzünlenen kâh gülen simasıyla bu efendi Beşiktaşlının oğlu olduğum için gururlanıyordum.

Yorulmuştu ama yaşaran gözlerinin parıldayan bebeklerinde, gençliğinin anıları ve yitik arkadaşlarının kahkahalarıyla tekrar buluşmuştu.

Bir arabaya binip Taksim’e çıkmıştık…Tramvayı görünce heyecanlanmış;

-Ooo, benim eski kırmızı tramvayım bu… diye gülümsemişti.

-Binelim, dedim… Ağzı kulaklarına değercesine… “Binelim” dedi.

İçeri girince koltuklar ters yöndeydi. Ben acemi bakışlarla süzerken, o tereddütsüzce bir koltuğun arkalığını tutup diğer tarafa doğru itivermişti bile… Aaa koltuk şimdi gideceğimiz yöne bakıyordu.

Hareket ettikten sonra incelemeye devam etmiş, tavana doğru bakarak konuşmuştu:

“-Bu vagon Boğaz tarafına, Bebek’e çalışmış” demişti.

“-Nereden biliyorsun?” diye sorduğumda;

-Kenarlardaki oymalı saçaklar lüks olduğunu gösterir, bunları Boğaz tarafına verirlerdi, diye anlatmıştı.

Yaşlı başlı biri olan vatman hafifçe geriye dönüp “Haklısınız beyefendi” diyerek takdirle bakmıştı bilgili babama…

İki ay sonra, her zaman gülen yüzü ve anılarla dolu gözleriyle… Bir daha asla binmedim, binemedim… Giderken “Kırmızı tramvay”ını da almıştı!..

             Hakan Kınay-İstanbul

Comments are closed.