İmâm-ı âzam Ebu Hanife hazretleri “rahmetullahi aleyh”, kazancına haramın zerresini sokmazdı.
Şüpheliyse, o kârın tamamını dağıtırdı fakirlere.
Bir gün ortağına;
“Son gelen malda kusurlu elbiseler var. Onları satarken kusurunu söylemeyi unutma!” diye tembih etti.
Ortağı “peki” dedi.
Ama unuttu yine.
Ve kusurlu elbiseden bir tane sattı o gün. Sonradan hatırladıysa da bulmak imkânsızdı o kimseyi.
Zira tanımıyordu.
Yapacak bir şey yoktu.
Ama üzüldü hâliyle.
Hazret-i İmam geldi.
Ve sordu bu meseleyi.
Vaziyeti öğrenince;
“O partiden ne kadar kâr edildiyse hepsini fakirlere dağıt, kasamıza o kârın zerresi girmesin” buyurdu ortağına.
Ve öyle yaptılar.
Kâr, doksan bin akçeydi.
Hepsini fakirlere dağıttılar…
● ● ●
Bir gün bazı Müslümanlar bu büyük İmâm’a gelerek;
“Efendim, namaz kılarken kalp ne ile meşgul olmalı?” diye sordular.
Buyurdu ki:
“Namazla meşgul olmalıdır.”
Sordular:
“Namazın nesiyle efendim?”
Cevabında;
“Farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini, müstehaplarını ve her edebini en mükemmel şekilde yapmayı düşünmekle” buyurdu…