Mümine edep yakışır…

Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin ismini, şu üç ilim talebesi işitip kendisini görmeye gittiler.

 

Ebû Saîd, İbnüssâkka ve Abdülkâdir-i Geylânî…

 

İbnüssâkka; “Ona öyle şeyler soracağım ki, bunlara cevap veremeyecek” dedi.

 

Ebû Saîd; “Ben de ona zor suâller soracağım. Bakayım bunlara cevap verebilecek mi?” dedi.

 

Abdülkâdir-i Geylânî ise; “O zât büyük bir âlimdir. Ona suâl sormak benim ne haddime. Huzûruna girmeyi nîmet, cemâlini görmeyi şeref bilirim” dedi.

 

Ve huzûruna vardılar.

 

Bu zât, İbnüssâkka’ya; “Sende hiç hayâ yok mudur ki, bana suâl sormak ister ve cevâbını veremem zannedersin” buyurdu.

 

Ve sormayı düşündüğü suâlleri tek tek cevapladı.

 

Sonra da ona; “Senden ‘küfür kokusu’ geliyor” buyurdu.

 

Ebû Saîd’e; “Sen de beni imtihana yeltendin öyle mi?” buyurdu.

 

Onun da suâllerini söyledi.

 

Cevâbını uzun uzun verdi.

 

Sıra Abdülkâdir’e gelmişti.

 

Yüzünü ona dönüp; “Sen, gösterdiğin bu güzel edeple, Allah ve Resûlünün rızâsını kazandın” buyurdu.

 

Onu sevmişti.

 

Ve kendisine; “Ben şu anda, senin bir kürsüde, büyük bir cemaate nasîhat ettiğini görüyor ve ‘Benim şu iki ayağım, bu zamandaki evliyâların omuzları üstündedir’ dediğini işitiyorum” buyurdu.

 

Buyurduğu şeyler, ayniyle vâki oldu.


Comments are closed.