Kandil geceleri çocuklar ellerine kâğıt fener alırlar ve evleri gezerek bahşiş toplardı.
Çocukluğumun semtini, mahallemizdeki sosyal hayatı ve geleneklerimizi anlatmaya devam ediyorum…
Kandil geceleri çocuklar ellerine kâğıt fener alırlar ve evleri gezerek bahşiş toplardı.
“Yağ parası, mum parası, akşam oldu kandil parası” diye bir tekerleme söyleyip, biraz gecikme olursa “yağdan baldan” diye seslenirlerdi. Kapı açılır artık evde ne varsa kuru üzüm, leblebi, fındık, fıstık verilirdi. Zengin olanlar beş on kuruş harçlık da verirlerdi.
Yaz akşamları sokakta, saklambaç, yakar top, kuka gibi oyunlar oynardık. Şimdi bu oyunların çoğu günümüz çocukları tarafından bilinmiyor…
Yaz kış evimizde mangal yanardı. Annemin hem ocağı hem de bizim sobamız idi. Mangal başında oturup, kestane ve mısır kebabı yapar, bazen de mangalın külüne patates gömer patates külbastısı veya ayva gömer “fışfış” yapardık.
Mangal başında bunları yapıp yerken annemin masallarını dinlerdik. O mangalı yakmak çoğunlukla bana düşerdi. Kömür yakardık bazen de marsık (karbondioksit gazı) çıkar tütmeye başlardı. O zaman ateşi harlatmak için yellerdim. Bu arada marsığın tütmesinden hasıl olan dumandan gözlerim yanar, genzim dolardı. Tam olarak kömür hâline gelmemiş oduna “marsık” derdik. Bazen de siyahlaşan bir şeye “marsık gibi kararmış” derdik.
Yazın mahallemizden Dondurmacı Mehmet Ağa geçer sonbaharda macun, kışın ise boza satardı. Macun satarken “bayları boksör, bayanları tonton yapıyor” deyip satardı. Bir de Boşnak bir bozacımız vardı. Ayağında beyaz tozlukları belinde beyaz önlüğü olan nane şekercimiz vardı. Mâni söyler sonuna da mutlaka “ah ne güzel nane şeker” derdi.
Sakızcımız ise bir romandı (çingene). Büyük bir kavanozun içindeki suyun içinde bulunan, beyaz beyaz çengel (belki de çengen diyordu ben yanlış anlamış da olabilirim) sakızı dediği sert bir sakız satardı. Tabii damla sakızı da bulunurdu. Balık mevsiminde tahan (tahin) pekmezci aslında yoğurtçu olan satıcı, yazın omuzunda taşıdığı tablalardan birine de tahan-pekmez koyar satardı.
O zamanlar marketler yoktu. Küçük bir mahalle bakkalı olan Ali Bakkal ile biraz uzakta Safiye Bakkal vardı. Onlarda tahan pekmez bulunmazdı. Ben de çok severdim.
Karagümrük Daimî Pazarı’ndaki balıkçılardan balık alırdık. O palamutlar, torikler, uskumrular; şimdi kimsenin pek bilmediği çirozlar. DEVAMI YARIN