Öğretmenlere düşen görevler…

Öğretmenlere düşen görevler…



İslâm târihinde ilk defa teşkilâtlı olarak Selçuklu Vezîri Nizâm’ül-Mülk tarafından Bağdâd’da kurulan Nizâmiye Medreselerinde maaşlı olarak öğretmen istihdam edilmiştir…

 

 

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde (meâlen) buyuruyor ki: “Ey îmân edenler! Kendinizi ve âile efrâdınızı Cehennem ateşinden koruyunuz…” [Tahrîm, 6]

Kur’ân-ı kerîmde, böylece nefislerimizi ve âile efrâdımızı, yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden korumamız emredilmektedir. Cehennem ateşinden korumak da, îmânı, farzları ve harâmları öğretmekle, ibâdete alıştırmakla, kötü arkadaşlardan ve zararlı neşriyâttan korumakla olur. Bütün fenâlıkların başı, kötü arkadaştır.

Dînimizin temeli, îmânı, farzları ve harâmları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Allahü teâlâ, Müslümanlara “Emr-i marûf” yapmayı emrediyor. Yani, “benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz” buyuruyor. “Nehy-i münker” yapmayı da emrederek, “yasak ettiğini bildirdiği harâmların yapılmasına râzı olmamamızı” istiyor…

“Eshâb-ı kirâm” adı verilen ilk müminler, Peygamber Efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) öğrendikleri bilgileri çeşitli beldelere, ülkelere giderek insanlara anlatıp, öğrettiler. Onların hem bu dünyâda, hem de âhirette kurtuluşlarına vesîle oldular. Bilindiği üzere, Eshâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm), bu vazîfeyi karşılıksız ve Allah rızâsı için yapmışlardır.

Hulefâ-i Râşidîn (Dört Halîfe) zamânında, muallim vazîfesiyle çeşitli beldelere gönderilen kimselere devlet bütçesinden ücret verilmiştir. Câmi ve mescidlerde yürütülen eğitim ve öğretim faaliyetleri, İslâmî ilimlerin sonraki nesillere ulaşmasını sağlamıştır.

Emevîler ve Abbâsiler devrinde, âlim olan kimseler, câmilerde ve mescidlerde insanlara ilim öğreterek öğretmenlik mesleğini sürdürmüşlerdir. Emevîler devrinden itibâren çocuklar için açılan mekteplerde vazîfeli öğretmenler, dînî ve fennî bilgileri öğretmişlerdir. O zamana kadar daha çok fahrî olarak âlimler tarafından yürütülen öğretmenlik, bu devirden itibâren bir meslek olarak ortaya çıkmıştır.

Sekizinci asırda üç bin talebeyi barındıran Belh’li Ebü’l-Kâsım Dahhâk’ın mektebi, ilköğretimde önemli bir merhale olarak kabul edilmiştir. Bu nevi mekteplere, “Küttap” veya “Mektep”, öğretmenlerine de “Muallim” adı verilirdi…

İslâm târihinde ilk defa teşkilâtlı olarak Selçuklu Vezîri Nizâm’ül-Mülk tarafından Bağdâd’da kurulan Nizâmiye Medreselerinde vazîfeli ve maaşlı olarak muallimler (öğretmenler), dînî ve fennî ilimleri öğretmişlerdir.

İslâm ülkelerinde eğitim-öğretimin hızla geliştiği ve öğretmenin büyük değer kazandığı sıralarda, Avrupa’da ve diğer ülkelerde öğretmenlik umûmiyetle dîn adamları ve kilise vazîfelileri tarafından yürütülüyordu…

Comments are closed.