Para, münâfığın boynuna geçmiş bir iptir!..

Seyyid İbrâhim Halvetî, Kayseri ve etrâfında hak yolun bilgilerini öğretmekle meşgûl oldu…

 

 

 

İbrâhim Halvetî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Seyyid olup, soyu Peygamber efendimize ulaşır. Kayseri’de doğdu. Erzincan’a gidip Pîr Muhammed Erzincânî hazretlerinin sohbetlerine devam etti. Kısa zamanda olgunlaşıp, icâzet aldı. Hocası onu insanlara ilim ve edeb öğretmesi için Kayseri’ye gönderdi.  1455 (H.860) târihinde Kayseri’de vefât etti.

 

Seyyid İbrâhim Halvetî, Kayseri ve etrâfında hak yolun bilgilerini öğretmekle meşgûl oldu. Bir gün tanıdıkları onu alıp bir kır gezisine götürdüler. Bir bahçede oturuldu. Oradakilerden her biri velîlik ve kerâmet hakkında bir şeyler söylediler. O sırada Seyyid İbrâhim’in talebelerinden biri de; “Acabâ hocamızda böyle kerâmet, hârikulâde şeyler var mı?” diye gönlünden geçirdi. Tam o sırada bağ kapısına bir fakir gelip; “Allah için bir şey” diye bir şeyler istedi. Seyyid İbrâhim hazretleri kerâmet isteyen talebesine hitâben; “Oğlum git şu ağacı silkele. Her ne düşerse onu fakire ver” buyurdu. O talebe de işâret edilen ağacı silkeledi. Yere bir mikdâr yaprak düştü. Talebe o yaprakları eline aldığında onların gümüş olduğunu gördü. Fakire verirken de tamah edip, bir kısmını gizlice cebine koydu. Sonra hocasının yanına döndü. O zaman Seyyid İbrâhim hazretleri; “Oğlum! Bunlar onun nasîbidir. Sana bir faydası olmaz. Onları git şu nehre dök de gel” buyurdu. O zaman talebe elini cebine sokup çıkardığında gümüş yaprakların hepsinin çakıl taşları hâline geldiğini gördü. Hemen hocasından af dileyip, tövbe etti. Bir daha da gönlünden böyle şeyler geçirmemeye karar verdi…

 

Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:

 

“Altın ve para, münâfıkların boynuna geçmiş bir iptir. Her türlü pisliğe boyunlarındaki bu iple çekilirler.”

 

“Allahü teâlâya kulluk için yaratılmış olan bir kulun şehvetleri onu ibâdetten alıkoyarsa, o ne kötü bir kuldur.”

 

“Âhiret için yaratılıp, dünyânın kendisini âhiretten alıkoyduğu kul ne kötü bir kuldur. Hâlbuki dünyâ fânî âhiret ise bâkîdir.”

 

“Şaşılır şu kimseye ki, kalbi âhirete bağlı iken kendisine ufak bir şey tesir etse veya pire ısırsa, âhireti hemen unutuverir.”

 

“Şu iki insan dünyâda azap içindedir: Dünyâ nîmetleri kendisine verilmiş, fakat bunları kâfi görmeyip dünyâ ile devamlı meşgûl olan insan. İkincisi ise; Dünyâ nîmetlerinden mahrûm olduğu hâlde devamlı onların hasret ve üzüntüsüyle ve ona kavuşma arzusuyla dolu insan.”


Comments are closed.