Hâce Şemseddîn: “Mâdem sen de seyyid olduğunu söylüyorsun, şu tandıra birlikte girelim!”
Hâce Şemseddîn Türk hazretleri büyük velîlerdendir. Seyyiddir. Türkistan’da Verşâne şehrinde doğdu. Bir mürşid-i kâmil aramak üzere, şehir şehir dolaşmaya başladı. Hindistan’da Mültan şehrinde Hâce Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker ile karşılaştı. O büyük zâtın sohbetlerinde bulunup, icâzet aldı. Genc-i Şeker hazretlerinin emri ile Kalyar şehrinde Hâce Alâüddîn Sâbir hazretlerini bulup, onun bereketli sohbetlerine kavuştu. Evliyâlık yolunda üstün derecelere kavuştu. İcâzet ve hilâfet verilip Pânipüt şehrine gönderildi. 1336 (H.736) senesinde orada vefât etti.
Bir gün, şehrin ileri gelenlerinin de bulunduğu bir meclisde oturuyordu. Kendisinin seyyid olduğunu iddiâ eden bir kimse de orada idi. Bu kimse Hâce Şemseddîn’e; “Sizin seyyid olduğunuz nereden belli? Bunu nasıl isbât edersiniz?” dedi. Bu münâsebetsiz suâle üzülen Hâce Şemseddîn; “Babamdan ve dedelerimden duyduğum gibi, bunu isbât eden şecere de yanımda saklıdır” dedi. O kimse daha da ileri giderek; “Bu tam bir isbât değil. Daha katî bir şey göstermeniz lâzım” dedi. Şemseddîn hazretleri buna “Seyyidlerin kılı ateşte yanmaz” kâidesini göstereceğiz. Hemen büyük bir tandır hazırlasınlar. Mâdem sen de seyyid olduğunu söylüyorsun, birlikte o tandıra gireriz” buyurdu…
O kimse daha önce cüretkâr sözler söylediği için, şimdi bu sözlere îtirâz edemedi yakınında bulunan büyük bir tandır yakılıp, kızdırıldı. Hâce Şemseddîn, hiç çekinmeden o kızgın tandıra girdi. Fakat o girer girmez, Allahü teâlânın izni ile tandırın sıcaklığı geçti. Elbisesinden bir iplik bile yanmadı. Tandırın içinde gaybdan bir pınar peydâ oldu. Hâce Şemseddîn o pınardan abdest aldı. İki rekat namaz kıldı. Sonra dışarıda bekleyen o kimseye seslenip; “Ey Seyyid(!) kardeşim. Niçin tandıra girmiyorsun. Beklemen çok uzadı” dedi. O kimse, mahcûbiyetinden biraz daha ilerledi, ateşi gördü. Pek yakıcı ve korkunç idi. Kalbine dokundu, yüzünün rengi değişti. Buna rağmen iki adım daha atıp, tandırın başına geldi. Yükselen alev, pardösüsünün eteğini tutuşturunca, feryâd etmeye başladı. Sonra, Hâce Şemseddîn hazretleri tandırdan çıkıp, o kimsenin tutuşan pardösüsünü söndürdü…
Bu hâdiseyi başından beri tâkib edenler, hayretler içerisinde kaldılar. O zâtın seyyid olmadığı, yalancı birisi olduğu anlaşılmış oldu. Orada bulunanların, Hâce Şemseddîn hazretlerine olan muhabbetleri, böylece daha çok arttı.