Unutulmuş bir sünneti ihyâ eden…

Unutulmuş bir sünneti ihyâ eden…



Abdurrahmân el-Makdisî hazretleri Hanbelî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimlerinin büyüklerindendir. 556 (m. 1161)’de Kudüs’te doğdu. 624 (m. 1227)’de Şam’da vefât etti. Kitabında naklettiği bazı hadis-i şerifler:
Sâbit-el Benânî hazretlerinden rivâyet edilmiştir: Bize nakledildi ki, Osmân bin Maz’ûn “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin bir oğlu vefât etti. Ondan dolayı üzüntüsü çok olup, mahzûn oldu. Evinde bir mescid binâ etti. Orada ibâdet ederdi. Resûlullah efendimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” işitip, buyurdu ki:
(Onu benim yanıma getirin. Onu Cennet ile müjdeleyin!) Sonra onu, Resûlullah efendimizin yanına götürdüler. Resûlullah efendimiz ona buyurdular ki:
(Yâ Osmân! Cehennemin yedi kapısı vardır. Ve Cennetin sekiz kapısı vardır. Cennet kapılarından her birine gittiğinde, oğlunu orada görüp, Allahü teâlâdan sana şefaat eder hâlde olduğunu görmeye râzı olmaz mısın!)
Osmân bin Maz’ûn “radıyallahü teâlâ anh”, “Yâ Resûlallah; râzı oldum” dedi. Sual edildi ki: “Yâ Resûlallah! Bizim oğullarımız da böyle olur mu?” Buyurdular ki:
(Evet olur, kıyâmete kadar ümmetimden sabreden ve sevap isteyen herkese de böyledir!)
Resûlullah efendimiz buyurdular ki:
(Îsâ bin Meryem “aleyhisselâm” gökten iner. Mü’minlerin emîri, hazret-i Îsâ’ya “gel bize imâm ol” der. Hazret-i Îsâ buyurur ki: Sizin bazınız bazınız üzerine emîrsiniz.) Denildi ki: “Yâ Resûlallah, niçin o zamanda Allahü teâlâ Müslümânlar üzerine emîri kendilerinden yapar?” Buyurdular ki:
(Bu ümmetin emîrlerini kendilerinden kılmak, bu ümmete ikrâmdır ve şânlarının büyüklüğündendir.)
Bilâl bin Hâris-el Müzenî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet edilmiştir:
Resûlullah efendimiz buyurdular ki:
(Bir kimse, benim terk edilmiş veya unutulmuş sünnetlerimden bir sünnetimi, meselâ cemâat ile namaz kılmak gibi, bayram namazı gibi, Kur’ân-ı azîm-üş-şânı kırâat etmek gibi ve ilim tahsîli gibi, ihyâ etse, kendi amel etmekle, ya ondan yana tergîb ile muhakkak o kimseye, onunla amel edenlerin ecri kadar onların ecirlerinden bir şey noksan olmaksızın, ecir verilir. Bir kimse, bid’at, dalâlet ihdâs etse [çıkarsa] ki, Allahü tebâreke ve teâlâ ve Resûlü ondan râzı olmaz.)

Comments are closed.