Vatan, millet, meselesi olunca nice acılara katlanıyor insan…

Vatan, millet, meselesi olunca nice acılara katlanıyor insan…




“Nene Hatun, birkaç gazi kadınla dışarıda kaldı. Şehit olanları saydılar. Bunlar tam bin kahramandı…”

 

 

Sanki dili tutulmuştu Nene Hatun’un. Osman Bedreddin: “Gördün değil mi? Gördün!” Yine cevap alamadı. Çünkü gördüğü harika hâl onu dondurmuştu. Olduğu yerde öylece dimdik çakılıp kaldı bir müddet.

Osman Bedreddin Efendi, Nene Hatun’un dilinin tutulduğunu düşünerek bağırdı: “Niye böyle divane gibi durursun sen be bacı, hadi gazaya!” Silahını aldığı gibi kalabalığın arasında kayboldu. Mehter gümbür gümbür çalmaya devam ediyordu. Neden sonra Nene Hatun’a yeniden can geldi. Hep beraber tekrar “Allah, Allah” nidalarıyla düşmana saldırdılar. Gaza akşama kadar devam etti.
 – Müthiş şeyler olmuş…

 – İnsanın havsalası almıyor değil mi?

 – Öyle dedeciğim… Olağanüstü geliyor bana.

 – Olağanüstü, harika şeyler tabii güzel kızım.

 – İyice meraklandım. Ya sonra?..

 – Nene Hatun, birkaç kadınla tabyaların dışında, şehit olanları sayıyorlardı. Bazılarının açıp veya çevirip yüzlerine bakıyor, tanıdık olanların isimlerini kaydediyorlardı. Her taraf kan kan… Kaçan, kovalayan, kolu, bacağı kopan sayılmayacak kadar çoktu.

 – İnsan kalbi dayanmaz.

 – Neylersin ki iş vatan, millet, meselesi olunca ne acılara katlanıyor insan. Bu arada Uruslar hepten panik içindeydiler. Ermeniler sanki sırra kadem basmışlar, Müslüman kıyafetleri içinde kendilerini setrediyor, saklıyorlarmış. Zayıf an bulunca arkadan hançerliyorlarmış. Yüz yüze olunca da senden benden çok, “vurun küffara, alın intikamımızı” diye bağırıyorlarmış.

 – Allah Allah olacak şey değil dedeciğim! Bunlar nasıl bir millet ki böyle bukalemun gibi renkten renge, kılıktan kılığa giriyorlarmış?

 – O uzun mesele güzel kızım. Onlara “kripto” deniyor, yani dış görünüşü, ismi bizim gibi içi Ermeni, Yahudi bilmem ne?

 – İkiyüzlü desene. Dışı Türk ve Müslüman, içi Ermeni ve kâfir vay vay!
 – Hem de ne vay vay! Neyse devam edelim. Kaçan Ermeni, Rusların haddi hesabı yoktu. Hatta ölülerini neleri var yok bırakarak kaçanları kovalıyordu Osman Bedreddin ve ekibi. Geride yer yer yanmış odalar, karların üstü kan ve isten görülmez cesetler öbek öbek yığılmış, Müslüman şehitlerin başında ihtiyarlar ellerinde Kur’ân-ı kerim okuyorlardı. Düşman pabucun pahalı olduğunu anlayıp bozguna uğrayınca, gazi dadaşlar tabyalara girmeye başladılar. Nene Hatun, birkaç gazi kadınla dışarıda kaldı. Şehit olanları saydılar. Bunlar tam bin kahramandı. Düşmansa sayılamayacak kadar leş bırakmıştı.
 – Onlar da sayılmış mı?

 – Sonradan öğrenildiğine göre iki bin üç yüz kefere hâk ile yeksan olmuştu. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hadise ne görülmüş, ne de duyulmuştu. Bu hareket, Erzurum insanının haksızlığa, zulme karşı bir başkaldırışıydı. Dadaşlar, beklenmedik bir anda yanardağ gibi patlamış, mahremine el uzatanlarını yakıp kavurmuş, gerçek bir destan yazmışlardı şanla, şerefle. Şehitlerimiz olsa da o da bizim için bir şerefti. DEVAMI YARIN

Comments are closed.