Yanlış bir kelime/yakışıklılık

Yanlış bir kelime/yakışıklılık




 

Güzellik; sanatta edebiyatta ve diğer birçok eserde umumiyetle genellikle kadına mâl edilmiş kadın için söylenmiş bir hususiyet. Edebiyatımızda güzellik için nice güzel eserler verilmiştir… Güzelin saçı, kaşı, gözü, endamı, yürüyüşü her biri için binbir beyit kaleme alınmıştır…

Günümüzde de neredeyse “çirkin kadın yoktur” denilerek, kadınların kendilerini sınıflandırması gibi bir zemin hazırlanmış durumdadır…

Bu özellik, erkek için de yakışıklılık olarak seçilmiştir… Bir erkeğin bu güzellik hususiyeti, bir kadının yanına yakışmasına mahkûm edilmiştir…

Bu sebeple de, bu sınıflandırmaların neticesi olarak, kendini çirkin hisseden kadınlar da, kendini çirkin (yakışıksız) hisseden erkekler de, psikolojik buhranlara girerek, kendi kimliklerini unutup kendi hayatlarını; bu sınıflandırmalarda sınıf atlamak için heba ediyorlar…

Yahut da, o kadarına akıl ve tahammül yetiremeyip kendilerini heder ediyorlar…

Günümüzde bu konuya bakıldığında bir bakıma kadının kendini süslemesi, bireysel güzellik ve moda merkezlerinin dolup taşması, estetik cerrahi bölümünün revaçta olması her biri ayrı bir sektör hâlinde günümüzün gerçeği olarak karşımızda duruyor… Nedir bunca motivasyonun geri planında öğretilen veya önerilen şey? Kadının kendini beğenme ve beğendirme duygusu değil mi? Ama öte yandan bakıyorsunuz erkekler için de kişisel bakım daha sonra erkeğin de kendini beğenme ve beğendirme duygusuna dönüştürülmeye başlandı…

Özetle şekilden şekile giren bu nesil, böyle bir hezeyanın girdabında savrulup durmaktadır…

Bizim öğrenilen binlerce yıllık kültürümüze bu kadar yabancı gelen bu nesle tüketim toplumu oluşturmak isteyenlerce yanlış bir mana yüklenmiş kelimenin neticesidir. Bu yüzden ben bütün akranlarıma, küçük erkek çocuklara, isimlerinin yanına “Paşa” hitabını, kadın ve küçük kız çocuklarının isminin yanına da “Sultan” hitabını kullanıyorum. Böylelikle; Kendi kıymetlerini fark etmeleri için uğraşıyorum. Hayatlarını, ahir zaman tuzaklarında mahvetmelerini istemiyor, bundan huzursuzluk duyuyorum…

          Ahmet Sinan Arvas

 

 

ŞİİR

 

       Söyleyin dostlar

 

Sizdeki feleğin işi gücü ne

Bildiğin pehlivan mübarek bende

Sanki Koca Yusuf kaçmış içine

Kırılmadık kemik kalmadı tende

 

Bulunduğum her yer ona Kırkpınar

Paça-kasnak derken oyuna döner

Birazcık dirensem boynuma iner

Elense dediğin balyozdur onda

 

Ne kadar atsa da tepemin tası

Gözümü korkutur cüssesi kası

Danabağı, salto, tırpanın hası

Bin türlü oyunun alası bunda

 

Boşa çırpınırım yorarım kendim

Zalım feleğime yetmiyor fendim

Ne zaman ki desem “ben bunu yendim”

Evirip çevirip atıyor künde.

 

Mesleğine âşık pes etsem durmaz

Yerden yere çalar hiç mola vermez

Şu zavallı aklım bu işe ermez

Ercan’ı getirir her türlü punda

 

        Osman Ercan-Elâzığ

 

 

 

UNUTULMAZ İSİMLER

 

FÂRUK KADRİ TİMURTAŞ: Son devrin Türk dil bilgini ve fikir adamı. 26 Şubat 1925 tarihinde Kilis’te doğmuştur. Soy olarak Kara Timurtaş Paşa’ya dayanır. İlk ve orta tahsilini Kilis’te, lise tahsilini ise İstanbul Kabataş Lisesinde 1942 yılında tamamlamıştır. 1942-1943 ders yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydolmuştur. 1950 tarihinde edebiyat doktoru unvanını almıştır…

Ömrünü Türk dili ve edebiyatına vakfeden, Türkoloji sahasının bu büyük bilgini, hayatı boyunca talebe yetiştirmiştir. Altmışın üstünde ilmî makalesi, ona yakın tebliği, otuza yakın araştırma ve incelemesi bulunan Prof. Dr. Fâruk Kadri Timurtaş’ın eserleri de büyük bir yekûn tutmaktadır. 25 Ocak 1982 tarihinde beyin kanaması geçirmesi üzerine hastaneye kaldırılmış ve 4 Temmuz 1982 (12 Ramazan 1402) tarihinde vefat etmiştir. Kabri Edirnekapı Sakızağacı Şehitliğindedir.

Comments are closed.