YETENEKLİ KALEMLER

YETENEKLİ KALEMLER



Kazakistan’dan Yesi’ye -1-

 

“Ömrümün kalan günlerini burada tamamlayacağım…” Bu söz, Hoca Ahmet Yesevî hazretlerine aittir… Doktora tez konum olan Kazakistan’ın bu sebeple bende mühim bir yeri vardır.

Bu düşüncelerle araştırma-inceleme yapmak maksadıyla, bu ülkeye onlarca defa seyahatlerde bulunduk. Yolumuz Türk-İslam tarihinde önemli ve Anadolu’yu mayalayan Ahmet Yesevî hazretlerinin doğduğu belde olan Yesi’ye düştü.

Yesi; bugün Kazakistan’a ait Çimkent şehrinin sınırları içerisinde bulunan bir “Türk beldesi”dir. İlk Müslüman Türk devleti Karahanlıların güzel, şirin ve hızla gelişmekte olan sıcak bir şehridir.

Sanki Türkleri korumak için amansız dağlarla çevrilmiş olan bu şehir bir gün “Türk yurdu” anlamına gelecek olan “Türkistan” olacaktı.

Bir şevk ve mutlulukla kalbimiz küt küt atıyordu. Çünkü Hoca Ahmet Yesevî hazretlerinin türbesini ziyaret edecektik. Yesi’ye yaklaşırken her gördüğümüz mimari esere, “işte türbe burasıdır” diyor, heyecanımıza heyecan katıyorduk.

Bir taraftan da dudaklarımızda onun o içli kasidesini mırıldanıyorduk…

Ol kadîr’im kudret bîrlen nazar kıldı.

Hurrem bolup yîr astığa kîrdîm mına.

Garîb bendeng bu dünyâdın güzer kıldı

Mahrem bolup yîr astığa kîrdîm mına

Yani:

Kadir Mevla’m kudreti ile nazar kıldı;

Mutlu olup yer altına girdim işte.

Garip kulun bu dünyadan göçüp gitti;

Mahrem olup yer altına girdim işte.

Düşünebiliyor musunuz, bir Müslüman, ölüm ona gelmeden, onun için takdir edilmeden, kendi isteğiyle ölümü seçer mi?

Hoca Ahmet Yesevî hazretleri işte böyle bir tercihte bulundu… Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi vesellem) sünnetlerine sımsıkı bağlı bir müminmiş. Bu yüzden, Peygamberimiz 63 yaşında vefat ettiği için Yesevî hazretleri için yeryüzünde yaşamanın hiçbir anlamı kalmamış. Yer altında kendisine bir çilehane yaptırmış. O zaten ömrü boyunca çileye talip olmuş…

              Mehmet Can-Araştırmacı-Yazar/Akademisyen

 

 

 

ŞİİR

 

                Özet

 

Pazartesi işe uyanışla eş

Hayata uyanan doğmuş bebekle

Başta bin düşünce, trafik keşmekeş

Sen de sıradasın, hele bir bekle

 

Devir, zaman ya da adı asırdır

Su gibi akması klişeye yeter

Güya bir kördüğüm, bilinmez sırdır

Bir tutam “şimdi” ki, ölümle biter

 

Aşk ile meşk, bir de beyin yıkama

O yalan şu yalan, bol bol oyalan

Kaçarken gerçeğe, baksam arkama

Yok sarhoşluktan bir tane ayılan

 

“Yanıtlar”, “günceler” ve “özçekimler”

Uydursana sen de bir Türkçe sözcük

Geri ya ecdattan tüm birikimler

Altı yüz yıl heybet, küçük öykücük

 

Şüphesiz yakında gelecek sille

Herkes gül beklerken dikenden demet

Çarpacak yüzlere ceza misille

Evrim derken, bulur goril kıyamet

 

                   Mehmet Yusuf İmeci

 

 

 

UNUTULMAZ OLAYLAR

 

DOKSANÜÇ HARBİ: Son asır Türkiye tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturan ve Rumî 1293 tarihine rastladığından, tarihimize “Doksanüç Harbi” diye geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı unutulmaz olaylardandır. O dönem Osmanlı ülkelerine saldırmayı millî bir amaç sayan Rusya, Kırım Hanlığını istilâ etmiş, Karadeniz’in kuzey ve doğu kıyılarını almış, Volga boylarındaki Türk ülkelerini istilâ ederek Türkistan’a ilerleyip kuzey kısımlarını elde etmişti. 1853 Kırım mağlubiyeti, Rusların bu arzularını bir müddet için durdurmuştu. Ancak Rusya, büyük bir gayretle eski birliğini sağlamış ve Kırım mağlûbiyetinin acısını çıkarmak için fırsat gözetmeye başlamıştı. Balkanlarda Panslavizm’i körükledi. Bu sürede Osmanlı da kendi coğrafyası olan bu bölgelere kesin uyarı verdi. Avrupa devletlerinin savaşa engel olma girişimleri de başarısız kalınca, Rusya 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devletine savaş ilan etti. 93 Harbi, Tuna ve Kafkasya cephelerinde yaşandı. Böylece 93 Harbi, Osmanlı Devleti’nin ağır mağlubiyetiyle neticelendi. Ayrıca 800 milyon altın franklık savaş tazminatı ödeme mecburiyetinde bırakıldı. Balkanlarda ise Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız birer devlet oldular…

Comments are closed.