“Zor olan bir şey var!..”

“Zor olan bir şey var!..”



“Merak etme Öğretmen Bey, o kolay. Testere de, küçük motorlu testere de var. Ama zor olan bir şey var!..”

 

Evinde bir koltukta, neredeyse kendisiyle aynı yaşlarda olan ve ilk bakışta ortopedik özrü olduğu tahmin edilen, kenarda oturan bir kadıncağız vardı. Yanı başındaki koltuk değnekleri birçok şeyi anlatıyordu.

Bana hiç tereddüt etmeden ve olanca samimiyetle: “Öğretmen Bey evladım bu da benim eşim” dedi. Ben hemen onun ayağa kalkma çabasına fırsat vermeden, gidip hürmetle elini öptüm.

Tanışma faslından sonra Ragıp Baba’dan testere istedim. Bana dedi ki:

“Merak etme Öğretmen Bey, o kolay. Testere de var, küçük motorlu testere de var. Ama zor olan bir şey var!..”

“Nedir o?”

“Bu iş senin kendi başına yapabileceğin bir iş değil. O bakımdan müsaade edersen beraber yaparız” dedi.

“Olur, efendim çok teşekkür ederim. Beraber yaparız…”

Eşi de sevinçle destek verdi:

“Bahçeyi çapalatırsan oraya bir şeyler ekmende de ben yardımcı olurum, Öğretmen Bey evladım.”

Bunlar ne iyi insanlardı. Ne kadar hürmete layık kimselerdi. Bu arada Ragıp Baba’nın kendi elleriyle yaptığı mis gibi kahveleri içtikten sonra izin istedim. Eve geldim. O da ne öyle! Daha on dakika bile geçmeden kapıda Ragıp Baba duruyordu. Hem de motorlu testere elindeydi.

“Hemen mi?”

“İş bekler mi evlat? Hemen tabii…”

Bir kat daha memnun oldum. Beraberce akşama kadar bahçe çitini onardık bile. Ragıp Baba giderken, ustaya verdiğim gibi ona da emeğinin karşılığı olarak para takdim etmek istediğimde yüzü birden değişti:

“O da ne öyle? Ayıp değil mi? Sen benim en yakın komşumsun. Komşu komşunun külüne muhtaçtır. Sen de bana ileride benim yapamayacağım bir işte yardım edince para mı alacaksın?”

Çok duygulanmıştım. O devam ediyordu: “Allaha şükür ben emekliyim. Bize ihtiyacın olduğunda her zaman kapımız sana açık…”

Aradan iki ay geçmişti. Kış mevsimi kendini göstermeye başlamıştı. Bir haftadan beri soba yakıyorduk. Bir hafta sonuydu. Yine her zamanki gibi kovayı hazırlayıp sobanın içine koydum. Sobayı ateşledim. Hay Allah ne olduysa duman bir türlü bacadan çıkmıyor evin içine yayılıyordu. Elime havluyu da sararak sobanın içinden kovayı çıkararak dışarıya koydum. Göz gözü görmez hâle gelen odayı havalandırmaya çalışıyordum.

Ragıp Baba’ydı gelen. Benim zorda olduğumu anlayıp kapıyı çalmıştı:

“Hayrola Öğretmen Bey evladım, bacan mı tıkandı yoksa” dedi ve hemen evine gitti. DEVAMI YARIN

Comments are closed.