İlim bir nurdur…

İlim iki şey için öğrenilir: 1- Onunla amel etmek için. 2- Dine hizmet için. İlim öğrenen kişi bunların her ikisini de tahakkuk ettirirse sevabı tam olur. Yalnız birini tahakkuk ettirirse noksan olur. Fakat her iki halde de ecir ve sevab kazanır. 
Üstad Aliyyül-Havvâs buyurdu ki: “Hiçbir ilim sahibi yoktur ki onunla amel etmemiş olsun. İsterse onun ameli sadece kendisi için olsun. İlim sahibi bir günah işlediği zaman muhakkak nâdim ve tevbekâr olur. Eğer o, bunun bir günah olduğunu bilmemiş olsaydı, nâdim ve tevbekâr olmayacaktı; belki günahı ile iftihar edecekti. Demek ki hidayet bulması ilmi sebebiyle olmuştur. Bu itibarla o, bilgisiyle amel etmiş olur. Her ne kadar o, “İlmi ile âmil” teriminin kullanılışı bakımından “İlmi ile âmil” sayılmasa da. Öyleyse ilim, her halükârda faydalıdır. Ve her asırda, her insanın bilgisi, amelini artırmasına vesile olacaktır.”
Malik bin Enes hazretleri ilmiyle amel eden yüksek bir veliydi. Buyurdu ki: “İlim öğrenmek isteyen kimsenin vakarlı ve Allahü teâlâdan korkması lazımdır. İlim, çok rivayet etmek değildir. İlim bir nurdur. Allahü teâlâ bu nuru sevdiği mümin kullarının kalbine koyar.” 
Bir defasında da; “Eğer elimde imkân olsaydı, Kur’an-ı kerimi kısa aklıyla, kendi görüşüne göre tefsir edenin boynunu vururdum” buyurdu.
Harun Reşid, İmam-ı Malik hazretlerinden her gün evine gelip, oğlu Emin ile Memun’a ders vermesini istedi. 
İmam-ı Malik hazretleri Halifeye buyurdu ki:
“Ya halife, uygun olanı çocuklarınızın bize gelip gitmesidir. Allahü teâlâ, sizi daha aziz etsin! İlmi aziz ederseniz aziz olursunuz; zelil ederseniz zelil olursunuz. İlim bir kimsenin yanına gitmez, o, ilmin yanına gelir.” 
Bunun üzerine halife, İmam-ı Malik’ten özür diledi ve her gün çocuklarını İmama göndererek ders aldırttı…

Comments are closed.