“Sana her şey serbest!..”

“Sana her şey serbest!..”



Ne ağrım var ne sızım. Tek derdim zayıflık. Doktor dedi ki: “Ne yersen ye, sana her şey serbest!”

 

Memuriyet arkadaşım Mehmet Bey, bir seksen boyunda, yüz yirmi kilo ağırlığında, izbandut gibi bir cüsseye sahipti. Bir restorana filan gittiğimizde hem duble sipariş verirdi hem masada garnitür olarak ne varsa silip süpürürdü. “Yetim doyuran” dediği bir bardağı vardı. Çayı bile onunla içerdi…

Emekli olduktan sonra yıllar var ki görüşememiştik… Duydum ki ağır hastaymış. Ziyaretine gittim… Uzanmış yatağa boylu boyunca yatıyordu. Rengi ayva sarısıydı… Gözleri yuvalarına kaçmıştı. Takma dişleri olmadığı için de avurtları içine göçmüştü. Bir deri bir kemik…

“Hey gidi koca Mehmet” dedim içimden… Hastalık seni ne hâle getirmiş…

Tabii hasta ziyaretiydi bu… Kısa tutmak lazımdı… Kendisi midesinden rahatsızdı… Ve ameliyat üzerinden bir müddet zaman geçmişti.

“Nasılsın Mehmet Bey?”

Kısık sesi her bir kelime için ayrı bir soluk alacak derecede fersizdi.

“Sağ ol” dedi…

Sağ el parmaklarını da beden dili olarak oynatmıştı. Yakınlarının getirdiği sandalyeyi çekerek başucuna oturdum. Hastayla ne konuşulur ki?

-Ne dedi doktorun? Yani durumun hakkında ne söyledi?”

“Benim tek derdim var. O da zayıflık… Bir deri bir kemik kaldım… Doktor  “sana her şey serbest. Ne canın istiyorsa ye” dedi…
-Ağrın acın var mı?

“Hiç yok… Hiçbir yerim ağrımıyor… Sadece çok halsizim.”

-İnşallah tez zamanda toparlanırsın…

Bunları söyledim ama orada da duramadım. Çünkü duygu yoğunluğu ile ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

Şu “nefis” denilen şey ne kadar anlaşılmazdı. İnsan son ana kadar bile öleceğini nasıl aklına getirmezdi? Ölümden söz ederken hep ölümün başkaları için var olduğunu düşünüyorduk. Biz sanki hiç ölmeyecektik.

Ama dışarıdan bakıldığında işte ayan beyan belliydi. Doktor ondan ve rahatsızlığından ümidi kesmişti. Ve kendisine “sana her şey serbest ne yersen ye” derken esasında “nasıl olsa kurtuluş ümidin kalmamış” demek istiyordu.

“Şunu yeme bunu ye” türü yasaklamalar vücudu sağlıklı olanlar için geçerliydi. Bunun yaşama ümidi kalmamıştı ki “şunu yeme bunu ye” diye çaba gösterilsin.

Hane halkına da bir şey diyemedim. Hepsi, yiyip içerek bir zaman sonra zayıflıktan kurtulacağını ümit ediyordu.

İki gün sonra salalar verildi. Vefat eden arkadaşım Mehmet’ten başkası değildi. Nefis böyle bir şeydi, ölene kadar öleceğini kimse aklına bile getirmiyordu…

       F.D.-Ordu

Comments are closed.